• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/tabusalcom?ref=hl
  • https://twitter.com/tabusal
Cesim Taş
Tarih, Tahakküm, Disiplin ve Kışlalar-2
19/03/2015

TARİH-TAHAKKÜM-DİSİPLİN VE KIŞLALAR-2

KIŞLA DİSİPLİNİ VE KİŞİLİKSİZLEŞTİRME

Sulama ve sulama teknikleri ile toplumsal bir iş yapma olgusu tapınak ve tapınak yöneticileri tarafından pek umut verici sonuçlar doğurmakta idi.Herkes sabahın veya gecenin bir saatlerinde dicle ve fırata tecavüz ederek sularını disiplin altına alıp tarlalara taşımak üzere işe koyulmakta ve büyük bir gayretle bu iş yapılmakta idi.Yapılan bu işten ürün artıyor ve tapınak depoları dolup taşmakta, dolan depolar aynı zamanda başka diğer gereksinmeleri de beraberinde getirmekte idi.Bu gereksinmelerin başında yönetici kast olan Rahip Krallar ve ayrıcalıklı takımın ihtişamlı yaşamlarını karşılamak,tapınak ve saray yapımı için gerekli hammaddelere ulaşmak,başka bölgelere saldırıp ele geçirmek için düzenli bir askeri gücü her daim el altında tutmak. Artık ürün arttıkça tapınak ve çevresi iktidar gücü olarak daha bir netleşmekte ve belirginleşmekte idi.

Bu iktidar gücünün toplumu ıslah ve itaat ile disiplin altına alıp istedikleri gibi yönlendirmeleri her anlamda bir eğitim sorunu olacaktı elbette ki.Gerek tapınağın gelirleri gerek askeri teknolojileri üretme gerekse yurt dışında ve içinde gerekli hammaddeyi ele geçirip servetlere döndürmenin tek yolunun toplumu askeri nizamla eğitmek ve herzaman kontrol altında tutulacak kıvama getirmekti. 

Askeri disiplin denince akla ilk gelen itaat eden bireylerden oluşmuş,ast üst ilişkisi ile örülmüş,emir verildiğinde ölmek ve öldürmek eylemlerini gerçekleştirebilen birey ve bireyler topluluğundan oluşmuş kışla gelir.Bu kışlaya birey ayak attığı ilk günden itibaren normal hayattaki kişiliğini ve ruhunu kapının önünde bırakıp içeri girmek durumundadır.İçeri giren birey artık içerdeki eğitim ve eğitim tekniklerinin tahakkümüne terkeder kendi varlığını.Kişiği,düşünsel konumlanması, psikolojik ayrıntıları burada disiplin ve disipline dayalı ıslaha tabi tutularak bir yıkımdan geçirilir.

Bu yıkımın temel amacı o güne kadar varlığını sürdürmüş olan bireyin disiplinsizce bir yaşamdan geçmesinden ötürü bir enkaza dönüşmüşlüğüdür.Bu enkazın ortadan kaldırılıp yerine bu iktidar odağının mantık ve mentalitesi eşliğinde yeniden bir yapılanma süreci verilecektir. Bireye uygulanan bu kişiliksizleştirme saç sakal kesmek.Üniforma giyinmek. Ranza sistemi ile uyumak.belli saatlerde talim belli saatlerde yemek ve belli saatlerde uyku.Bu disiplin sürecinden geçirilen birey itaat altına alınarak yeni bir kişilik olarak kışlada göreve hazır hale getirilir.

Bağ ve bahçe işlerinde yüksek verim elde edebilmek için insan birtakım teknikler geliştirdi. Tarla işleme tekniğinin gelişmesi ile beraber toprağın daha derinlerine sirayet edecek teknikler, değişik cinsten bitkilerin yok edilmesi, tohumların farklı dölleme sistemleri ile aşılanması ile toprak, bitki üzerinde ciddi bir disiplinle iktidar olunmuştu.Bu tahakküm olmanın ardından gelişimin önünde engel olarak görülebilecek tüm engellerin disipline edilerek itaat altına alınması ile yüksek verime gidildiği gözlemlenmişti.Kışla bir bağ veya bir tarla olarak düşünülmüş, farklılıklar yok edilmiş,giyilen kıyafetle bile tekleştirilmiş.Bir buğday tarlasının görünümüne kavuşturulmuştur. Kişiliksiz ve tek vücütlu.

Bitki ve hayvan üzerinde sürüdürlen disiplin tekniklerini kışlalarda daha kapsamlı ve daha detaylıca kullanan iktidar odakları kışla disiplinini gelişen süreç ve tekniklerle at başı bir şekilde geliştirip derinleştirmiştir. Bu askeri disiplin ve anlayışını Ulrich Bröckling şu şekilde dile getirmekte : “Askeri disiplin,generallerden başlayıp trampetçilerine kadar uzanı.Disiplinin temelini itaat oluşturuyor.Boyun eğmek zorunda olanların,astların,üstler karşısında akıl yürütme,mantık arama gibi hakları yoktur.Şef emredince ötkeiler itaat etmek zorundadır.Subaylar görevlerine sımsıkı bağlı değillerse,sıradan askerlerden bağlılık beklemek zaten imkansızdır.Tek bir halkasının kopukluğuna tahammülü olmayan bir zincirdir bu.”

Artı ürün ile beraber doğa,canlı,hayvan ve insan üzerinde kurumsallaşmaya başlayan iktidarların varlıklarını sürdürbilmelerinin en kaçınılmaz metodlarından biridir disiplin ve kışlalara bölerek toplumu,doğayı ve canlıları askeri anlamda ıslah edip kontrol altında tutmak.Doğanın ıslahı-suların-toprağın-enerjinin-rüzgarın-güneşin vs v Hayvan ıslahı ve hayvana yönelik köleleştirip hem çalıştırmak hem savaştırmak hem seyir malzemesi olarak kullanmak ve mezbahanelere gönderip et haline getirmek.

Tarla ve hayvan ardından iktidar tekniklerini insan üzerinde kurumsallaştıran tahakküm odaklarının dayattıkları zorunlu askerlik,asker toplamak,seferberlik ilanları vs yöntemlerle toplum tamamı ile özgür iradesinden kopartılarak var olan tahakküm odağının emrine sunulma gayreti sarfedilmiştir hep.Tarihin döngüsü bu gerçek üzerinedir.Tahakküm.

Tohumların değişik yöntem ve metodlarla farklılaştırılıp değiştirilmeleri,hayvanların ıslah ile insana itaat eden varlıklar haline getirlmeleri,insanın da düşünsel,fiziksel,psikolojik yıkımlardan geçirilerek özgürlüğünden ve özgür iradesinden arındırılarak iktidar odaklarının emrinde olması ile var olan tahakkümün ciddi anlamda boyutlanabileceğini keşfetmişti artık insan.Genetiği değiştiştirlen bir bitkinin veya hayvanın insan karşısındaki varlığı sadece kar nesnesidir.Kışlalarda eğitime alınan askerin konum ve durumu bundan farklı değildir.Bilakis aynı yöntem ve disiplin teknikleri ile özünden arındırılıp iktidar odağının istediği öze kavuşturularak itaat altına alınmıştır. Okullarda eğitim, fabrikalarda iş ve iş bölümü ve bu alanlardaki öğretmen ,ustabaşı patron karşısında hazrola geçen birey ile kızladaki asker,tarladi tohum arasındaki ilinti bu disiplin tekniklerinin özü yok etmesidir. Yok edilen öz ile beraber artık tahakkümlerin istekleri doğrultusunda bir canlı varlığın emir altında savaşa,okula,işe koşuşturması sözkonusudur.

Buna karşı çıkan birey ise,bağda ayıklanan yabani bitki misali yok edilemek durumundadır.İktidarın en üst düzeyde yararlanacağı bir toplum ve doğanın ,istenen bu kıvama gelebilmesi için uygulanan bu disiplin ve disipline bağlı iktidar tekniklerine yönelik olarak Michel Foucault şöyle der: “Nitekim disiplinsel iktidar,insanlardan bir şeyler sızdırmak veya çekip almak yerine,başlıca işlev olarak “terbiye etme” görevine; veya daha doğrusu,daha fazla miktarda şey sırzdırmak veya çekip almak için terbiye etme görevine sahip olan bir iktidardır.”

Doğa, canlı,hayvan ve insan üzerinde sistematik olarak geliştirilen iktidar teknikleri ve tarihsel hiyearşik dokusunu ele aldığımızda doğal yaşam ve uygarlığa dayalı yaşam ikilisinin çözümlemesinden müteşekkil bir çözümleme yapma durumundayırz.tarım ve tarıma dayalı “karşı devrim”le doğa ve canlıya yönelen uygarlık ve uygarlığın gerektirdiği disiplinlere yönelik olarak John Zerzan da şöyle açıklar düşüncesini: “Uygarlık kontroldür ve büyük ölçüde kontrolün genişlemesine yönelik bir süreçtir.Bu dinamik birden çok düzeyde varlığını sürdürür ve temel öneme haiz birkaç ana geçiş noktası üretmiştir.Uygarlığı tesis etmiş olan evcilleştirmeye yönelik Neolitik devrim,insan zihniyetinin yeniden yönlendirilmesini gerekli kılıyordu.”
Uygarlık aynı zamanda açılım olarak iktidar olmak demektir.doğal yaşamın sonlandırılarak doğa ve canlı üzerinde kurumsallaşan disiplinsel iktidar. John Zerzan: "Evcilleştirme/uygarlık,bizatihi kendi yapısı sayesinde bu yörüngeyi harekete geçirip doğanın tahakküm altına alınışı olarak teknolojiyi ve işbölümüne dayalı sistemleri meydana getirdi.Sina yarımadasında İ.Ö 3000 yılından önce (erken bronz çağı) madencilik yapılıyordu ve üçüncü bin yıl sırasında metalurji alanında ani bir yükseliş gerçekleşti.Bu yenilikler,gerçek devletlerin ortaya çıkışıyla,yazının bulunuşuyla aynı zamana rastlıyordu.Kültürel gelişim aşamalarını metallerle ilişkilendirerek adlandırma,tam da bu metallerin oynadıkları merkezi role kanıt oluşturuyor.Metalurji uzun bir süre diğer tüm üretim faaliyetlerini teşvik etti.”

Uygarlık, kurumsallaşmasına başlarken disiplin eksenli bir iktidar ağı oluşturmuş, tarlada,ahırda ve sanayi çiftliklerinde,kamplarda,kışlalarda,okullarda ,fabrikalarda vs bir hücrelere,koridorlara,parsellere ayırarak toplumu disiplinlinle tahakküm altına çekip itaate zorlamıştır. Bu aynı zamanda toplum ve doğanın gözetlenmesini,fişlenmesini,sayılar,harflerle kodlandırılmasını da beraberinde getirecektir.Teknoloji ilerledikçe iktidar ağı daha karmaşıklaşarak gündelik hayat alanlarının en ücra en kılcal kesimlerine sirayet ederek kendisini yeniden ve yeniden üretecektir.

Su; başlıbaşına ,kafa estiğince,özgürce akamayacağına göre,disiplin altına alınıp iktidar odağına servete dönüşmeliydi.Rüzgar özgürce esemez,ıslah edilip iktidarın emrine verilmeliydi.Güneş keyfince doğup ,batamaz iktidara servet edindirmeliydi,Hayvan kışlalarda disiplin altına alınarak iktidar odaklarının emrine sunulmalıydı.Sanayi çiftliklerinde ölüme mahkum edilmiş mahkumlar misali gün saymalıydı.İnsan özgürce yaşamını kuramazdı,iktidar odaklarınca kalıplara dökülmeli ve şekillendirilmeliydi.İşte bu kalıplara dökerek şekillendirme işlemlerinin başlamasına uygarlık demekteyiz.uygarlığın kışlaları ve kışla disiplini.

Bu, tüm karmaşanın ve tüm bu yaşamsal alanların yok edilerek,genetiği değiştirilerek yeni bir canlı elde edilmesi için hayatın her alanının kışlaya döndürülmesi ve disiplin altına alınarak gerekli talimlerin yaptırılması kaçınılmazdı.Bu talimler okulda.işte.evde.tapınakta.siyasal partide.parlamentoda olacaktır. Kışlada verilen bir askeri eğitim ile siyasal partilerde verilen ideolojik eksenli eğitim arasında öz olarak tek fark görünmemektedir.Her ikisi de itaat ister,disiplin altına alınmış bireylerden oluşmuş bir itaatkarlar korosu (ordu) isterler.

İtaat eden öğranci,asker,siyasetçi,memurlardan oluşmuş toplum ise itaatkar toplumu oluşturacaktı.İşte bu eksende yaşam alanlarının her zerresine girmektedir disipline dayalı ıslah ve iktidarlar.
Kışlalarda orduların disiplin altına alınarak uzmanlaştırılmalarının temelinde iktidarların gereksinim duydukları an ve durumlarda istenen yere saldırıp fethetmek,ele geçirip massetmek,yer altı yerüstü kaynaklarına ulaşmak ve daha fazla servet biriktirmekti.İlksel olarak koruma eksenli oluştulmuş avcının koruma ve korumaya dayalı yapılan saldırılara şiddetle karşılık vermesi, gelişen teknolojiler ve büyüyen servetlerle beraber daha karmaşık ordulara yerini bırkacaktı.Avcının bu naif görev ve sorumluluğu ile savaş teknolojisine göre dizyan edilen ordunun görev ve sorumlulukları örtüşmemekteydi artık.

Daha disiplinli,itaat eden ve emirle istenen odağı yerle bir edecek daha şiddetli ordulara gereksinim duymakta idi iktidar odakları.

Askeri anlayış ve kurumsallaşmaya dayalı iktidarlara yönelik olarak Lewis Mumford şöyle der: “ Ortaçağda asker,gücünü zanaatçıyla,tüccarla ve rahiple paylaşmaya zorlanmaktaydı. Şimdi,mutlak devletlerin politikaları doğrultusunda,bütün yasalar sıkıyönetim yasası haline gelmişti.Orduyla tophaneyi finanse edebilen herkes kentin efendisi olmaya muktedirdi. Ateş etmek yönetmek sanatını basitleştirmişti; utanç verici bir tartışmayı sonlandırmanın hızlı bir yoluydu bu. Mizaç,çıkar ve inanç farklılıklarının sağlıklı bir şekilde dile getirilmesini sağlayan sıradan düzenlemeleri kabul etmek yerine yönetici sınıflar al gülüm ver gülüm yöntemlerinden vazgeçebilirlerdi: sözcük dağarcıklarında sadece almak vardı. Tüfek,top ve sürekli ordu,kendi iradelerinden ve kaprislerinden başka yasa tanımayan bir hükümdarlar ırkı yarattı; kimi aptal,kimi yetenekli insanlardan oluşan bu üstün despot ırk,paranoyak devletin kuşku ve kuruntularını bir zorlama ritüeli haline getirdi. Onların bugün ki totaliter ve yarı totaliter taklitçileri,onlar kadar kuruntulu ve onlardan daha fazla yıkıcılık kapasiteleriyle şimdi insan ırkının varlığını tehdit etmektedir.”

Sürekli ve techizatlı orduları beslemeye başlayan devletlerin asli varlığı saldırganlıkla ele geçirdikleri kaynaklar ve yeni işgücü ile beraber yeni Pazar sahaları olmakta idi. Sürekli ordunun varlığının bir diğer ve de en önemli gerekçesi ise devletin sırnılarını genişleterek hakimiyet alanlarını arttırmak.daha fazla disipline edilmiş bir doğa ve insan kitlesine sahip olmak.Daha fazla doğadan canlı ve hayvandan istedikleri gibi yararlanacakları gibi daha fazla insan kitlesi de aynı şekilde hem işgücü olarak çalıştırılacak,hem savaştırılacak hem vergilendirilerek haraca bağlanacaklardı.Ordular, devlet ve savaşlar konusunda Michael S. Neılberg ise şöyle açıklıyor düşüncesini: "Toplumlar kendi askeri sistemlerinin tahrip güçlerini sınırlamak isteyebilirler ve geçmişte bunu yapmışlardır.Yine de politik sistemler daha karmaşık hale geldikçe askeri sistemler de aynı yolu izlemektedir. Uygarlık (kentleşme,yazı sistemlerinin gelişmesi ve iş bölümü olarak tanımlanmaktadır9 bir topluma muazzam bir askeri avantaj temin edebiliyordu. Gerçekten de uygarlık ve askeri alandaki gelişmeler çoğu zaman birlikte gelişmiştir. Politik elitler, toplumlarının askeri gücü üzerinde bir tekel veya tekele yakın bir hakimiyet kurdukça, politik güçleri de doğal olarak bununla birlikte büyümüştür. Aynı şekilde politik güçlerinin artmasına paralel olarak askeri gücü oluşturmak ve idame etmek için gerekli olan kaynaklar ve örgütler de büyüdü.Ve devletler büyüdükçe ordular da..Ordular büyüdükçe de savaş daha önemli bir hale geldi."

Savaş.uygarlığın gelişip geliştirdiği şiddete dayalı tahribat.Doğa ve toplumları enkaza döndürüp iktidar odaklarını servetlere boğan olgu.Savaşın açılımını bir de Antropolog John Zerzandan edinelim: "Savaş,uygarlığın temel gıdasıdır.Uygarlık yayılıp derinleştikçe, savaşın kitlesel, rasyonelleşmiş, süreğen varlığı da artmıştır. Kitesel-endüstriyel yaşamın dehşetinden kaçma arzusu,savaşın yanından ayırmadığı özgül nedenler arasında yer alır. Kuşkusuz kitle toplumu kendi yansısını kitlesel askerlikte buluyor ve başından beri bu böyle olmuştur. Aşırı gelişen teknoloji çağında savaş, yeni ayrışma ve bedensizleşme yücelikleri tarafından destekleniyor. Savaşa karşı koyacak bir temelden ya da manivela gücünden-her ne kadar,çok sayıda kişi, cüzi, sembolik protesto hareketlerini kabullense de- sürekli uzaklaşıyoruz."

Disiplinle serpilen uygarlık denen; doğaya ve insani tüm deyerlere saldırı hareketi, adım adım kurumsallaşarak serpilecekti elbette ki. Ekolojinin askeri kışla misali deney ve labaratuvar sahasına döndürülerek ıslaha tabi tutulup tekleştirilmesi, yaşam alanları üzerindeki ıslah ve disipline dayalı iktidar ağlarının zincirleme olarak küresel boyutta birbirine eklemlenmesi, genetik mühendisliği doruk noktaya ulaşacaktı. Kışlada bireyi tekleştiren uygarlık artık tüm canlıları tekleştirmeyi bilimsel olarak hedefine koymuş durumda.

Bilim, bilimsel teknolojileri kullanan iktidar aygıtları suınır tanımadan doğa, canlı, hayvan ve insanı kuşatmış bir kışla olgusudur. Bu kışla sektörel, eğitim, sağlık, ekonomi vs. her anlamda kurumsallaşmaktadır. Yollar, sokakların teknolojilerle kontrol altına alınıp gözetlenmesi, yerleşkeler ve bireylerin takibi ve gözetlenmesi, iletişim teknolojileri ve uydu aracılığı ile yeryüzündeki tüm hareketlerin kontrol edilip bu hareketlere göre tavır konulması ciddi anlamda kuşatmıştır gezegenimizi.

Sümerde kurumsallaşan tapınak diğsiplini ve tahakkümü ile doğa ve canlılar ve de insan üzerinde gözetim, disiplin ve itaate dayalı sömürü anlayışı, bir kartopu misali asırlarda asırlara ve coğrafyalardan coğrafyalara sürüklenerek katlanarak,katmanlaşarak devasa boyutlara gelmekte idi.Topluma dayatılan askeri davranış ve hareketlilik kışlaları mevcut iktidarın ideolojik konumlanması ile doğru orantılı olarak sürdürülmüştür.Sümerde tapınak ve tapınak yöneticilerinden oluşmuş, kozmik bir yönetim anlayışından dolayı,askeri kışlalarda verilen eğitim, tanrılara ve tanrıların yeryüzü temsilcisi olan tapınak rahipleri ve krallara itaati gereksindirmekte idi.

Tapınak disiplini ve iktidarı süreçlerinde zaman zaman oluşturulan kışla ve ordulara Rahipler komuta etmiş ve fiili olarak savaşlara katılmışlardır. Rahip bir yandan toplumun yöneticisi diğer yanda ise komutanı sıfatına sahip olmuş oluyordu. Bu anlayış uzun süreler bir takım değişikliklere uğramasına karşın devam ettirilmiştir. Kışla disiplini ile kişiliğinden arındırılmış kütleler üzerinde sürdürülen değişim ve dizayn, bir labaratuvar sürecine tekabül etmekte aynı zamanda. Labaratuvarda şekillendirilen nesnelere dönüştürülmekte bireyler.

"Askeri disiplinin kilit prosüdürü olan eğitim ve talimler gerek tek tek kişilerin gerekse de bütün bir birliğin ve birliğin hareketlerinin zaman ve mekan içinde kodlanmasını gerektiriyordu. Askere yeni alınmış acemilerineğitimi, bunların rasyonel bir şekilde taksim edilmiş bir mekana dağıtılmalarıyla başlıyordu. Daha asıl alıştırmalar ve talimler başlamadan önce adaylar boylarına göre sınıflara ayrılıyor. Birliğiniçinde nerede görevlendirilecekleri buna göre tespit ediliyordu. Birliklerin daima birbirleriyle bağlantılı olması gerekmektedir ve birliğin içine yeni birisi alındığında, komutan bu kişiyi hemen boyuna göre,gereken yere yerleştirmeli ve buradaki yerini de tespit edip kaydettirmelidir; böylelikle asker, içinde yer aldığı zincirin hangi halkasını oluşturduğunu, önündeki, arkasındaki ve yanındaki adamı bilecek ve bu düzen içinde kendi yerini tespit edecektir. Öteki disipline sokma işlemleri bir bütün olarak hareket aygıtının koordinasyonunu sağlamaya yönelikti; askeri tavır, hareket ve davranış en başta bedenin hareketleri anlamına geliyordu. Askeri eğitimden geçen kişilerin sivil dönemlerinden kalma bedensel davranış alışkanlıklarının silinip atılması, bu kişilerin sivil kimliklerinin de ortadan kaldırılması anlamına geliyordu; askerin bölgesel kökeni, kast ve zümre toplumu içindeki sosyal statüsü ve konumu, kişisel yaşam öyküsü,mesleği;bütün bunların askerin eylem ve davranışı bakımından bundan böyle herhangi bir anlam ve önem taşımaması gerekiyordu: Eğitim ve talimin ilk önemli adımı, erkeği yönlendirip şartlandırmak ve ona bir asker sertliğini kazandırmaktır; böylece köylü, herhangi bir köylü olmaktan çıkıp askerleşecek ve başı önde gezmemesi, gözlerini yere dikmemesi gerektiğini, dolaysı ile silahı ile birlikte, başı dik, silahı sağ omuzunda ve sağ elinde, gözleri subayının gözlerinin içine bakar vaziyette durmayı öğrenecektir. Bir askerin bacakları üzerinde dimdik,dizlerini bükmeden, hatta diğerleriyle arasında yaklaşık bir karış mesafe bırakarak,sıra halinde durması gerektiğini öğrenmesi şarttır. Gövdesini dik tutması gerektiğini, karnını öne cıkarıp, sırtını geriye vermeyeceğini, göğsünü iyice kabartıp öne çıkaracağını ve sırtını dik tutacağını öğrenmelidir. Eğer o kişi uzun süre silahı ile beraber bu şekilde duramıyorsa hataları gösterilmeli ve bu tavırlar ona öğretilmelidir." ( Ulrich Bröckling )


Askeri disiplinle önce doğa, canlı ve hayvanların üzerinde inşa edilen itaat, kanunlara, ilkelere, emirlere sadık birer varlık haline dönüşümleri sağlandı. Edilgenleşip var olan iktidarın sermaye arttırım makinasına dönüştürülmekte idi. Doğa, canlı ve hayvanı tekleştirip kontrol altına alan egemen güçler, bu mantıkla insanı disipline sokarak tekleştirmeye gittiler. Kişiliklerini ortadan kaldırıp sistemlerinin emrettiği kişliği aşılayarak bu itaat sağlanmakta idi. Kişiliksizleştirme her anlamda süreklilik arzeden bir bakış ve yaklaşım olarak karşımıza hep çıkacaktır. Doğa ve canlıyı kişiliksizleştirmek. İnsanı kişiliksizleştirmek, yerleşkleri kişiliksizleştirmek, eğitimi, sağlığı, hizmet sektörünü ve olanca yaşamı özünden arındırıp kişiliksizleştirmek ekseninde dayatılan disiplin ile iktidar odaklarını varlıklarını süresizleşecek şekilde yeniden yeniden üreterek devam edebilmişlerdir.


Tapınak kültü ile yaşamsal dokuyu ören iktidar odaklarının doğa, canlı, hayvan ve insan üzerindeki disiplin ve itaatı sadece bununla da kalmıyor, doğa ve canlının insana sunulmuş olan nimetler olarak öğretilmekte idi. Kadınlar da dahil, hayvanlar ve tüm olanca doğa üzerinde tahakküm erkek egemen anlayışın istediği gibi kullanımına sululmakta idi. Tüm dinlerde görebildiğimiz bu pervasızca sahiplenme kültü ile katledilmiştir doğa canlı ve hayvan ve de insanlık.İtaat etmeyen öldürülmeli denmekte idi. Tanrılara kurban sunma törenleri ile başlayan, bir canlıyı bir diğer canlının kullanımına sunma anlayışı da keza aynı şekilde asırlarda asırlara sürüklenen kartopuna dönmüş olup günümüze ulaşmıştır.

Savaşı,fetihleri,el koymaları ganimet ve talanı, yağmayı erken egemen askeri güçlere reva gören dinlerin bu bakışları daha sonra şekillenecek olan moderne devletlerin temel argumanı haline dönüşecekti. Hayvanları kesip yiyebilirsiniz, kadınları istediğiniz gibi kullanabilirsiniz, esirleri ve köleleri istediğiniz gibi kullanabilirsiniz anlayışı ile doğada yığınla kışlalar kurulup canlı ve insanlar disiplin teknolojileri ile hizaya sokulup sömürülmüşlerdir.


Askeri disiplinin temel istemi itaat idi. Bu disipline karşı çıkan, disipline uymayan ve uyamayan itaatsizlikle itham edilir ve cezalandırıldı. İtaatsizlik tarih boyunca kabul edilemez bir kavram olarak çakılacaktı insanlık tarihinin o çelikten sert duvarlarına. İtaatsizlik. Devletlerin oluşumu ile beraber kanunlarında ve yasalarında yer alması kaçınılmaz olan sözcük.cezai müeideyle sonuçlanması muhtemel sözcük. İtaatsizlik, dinlerin asla kabul etmediği ve musamahanın sıfır olduğu anlayış. Biat etmeyen öldürülür şiarı ile itaatı dayatan dinler, devletler ve devletlerin olanca kurumsallaşmalarının istediği tek şey itaat idi. Biat ederek boyun eğmekti tahakküm odaklarına." O halde en gerekli kullanım hayvanların bitkileri ve insanların hayvanları yemek amacıyla kullanması olmalıdır ve bu da bu canlıların hayatlarını almadan yapılamaz; dolaysıyla hayvanların kullanımı için bitkilerin hayatını almak da,insanların kullanımı için hayvanların hayatını almak da meşrudur. Ve bu doğrudan tanrının emrine uygundur. ( Yaratılış i,29,30 ve Yaratılış ix,3)


Görüldüğü üzere birilerinin birileri üzerinde egemenlik kurup canını almasının tanrının emri olduğu vurgusu ile bu tahakkümün kaçınılmazlığı emredilmektedir. Bu emir tanrıdan devletlere, senyörlere, ağalar ve beylere, sulatnalara aktarılacaktı hep. Devletin emridir, subay emridir, vali emridir...!


Kışla disiplinli kurumsallaşma; itaat ve itaatsizlik arasında süregelen bir savaşımın da özüdür aynı zamanda. Kanunlara itaatsizlik, dayatılan ahlaka itaatsizlik, yasalara itaatsizlik, dinlere itaatsizlik cezalandırmalara tabi tutulmuş olup bu meyanda tarih boyunca bu kesimler farklı ithamlara maruz kalmış olup zaman zaman da deli muamelesi ile karşı karşıya kalarak, hangi süreç ve iktidar var idiyse onun emrettiği şekilde ya sert cezalarla cezalandırılmışlardır ya da sürgünler de dahil olmak üzere toplumdan kovularak izole edilmeye hedef olmuşlardır. İktidar odakların sundukları toplumsal doku karşısında en ufak bir hak arayışı veya bu dayatmalar karşısında konumlanma sert cezalarla karşılık bulup bu eksende hapishaneler, tımarhaneler, gözetim sistemleri devreye sokularak toplumsal itaat sağlanmaya gidilmiştir." Sicillerde şöyle bir kayda rastlandığı olmaktadır: "Çok öfkeli ve hiçbir dine inanmayan, ayinlere katılmayan ve Hıristiyanlara düşen ödevlerden hiçbirini yerine getirmeyen, Tanrının kutsal adını ağzına hakaret olarak alan, Tanrının olmadığını söyleyen ve eğer varsa ona kılıçla karşı çıkacağını ilan eden bir adam."

"Eskiden bu cins çılgınlıklar kendileriyle birlikte, dine küfür etmekten kaynaklanan bütün tehlikeleri ve aynı zamanda ağırlıklarını kutsalın ufku üzerinde kazanmaktaydılar. Bu cins sözler uzun süre dinsel yasaklara fazlasıyla bağlı kalmışlar ve bu cins şiddetli hareketler din ihlali sayılmışlardır. Ve XI. Yüzyılın ortasına kadar sözden ve hareketten kaynaklanan şeyler hala eski dinsel cezalar tarafından yaptırıma tabi olarak kalmışlardır: Pranga, işkence direği, dudakların kızgın demirle dağlanması, sonra dil kopartma ve nihayet, suçun tekrarı halinde yakılmak... Reformasyon ve dinsel mücadeleler, dine küfrü hiç kuşkusuz göreceli hale getirmişlerdir; kutsala hakaret hattı artık mutlak bir sınır değildir. IV. Henri”nin saltanat döneminde, artık bulanık bir şekilde bazı para cezaları, sonra da örnek olacak olağandışı cezalar öngörülmektedir. Fakat karşı-reform ve yeni dinsel katılık döneminde sarfedilen sözlerin ağırlığına göre, geleneksel cezalara bir dönüş sağlanmıştır. 1617-1649 arasında dine küfürden 34 kişi idam edilmiştir. Ama işte ortaya bir paradoks çıkmıştır; yasaların katılığının hiç de gevşememesine rağmen ,1653-1661 arasında yalnızca 14 mahkumiyet kararı verilmiş ve bunlardan yedisi idam hükmü içermiştir. Hatta bu cins mahkümiyetler yavaş yavaş yok olmaktadır. Fakat bu kabahati daha seyrek işlenir hale getiren yasaların sertliği değildi, kapatma evleri XVIII. yüzyılın sonuna kadar “dine küfredenler”le ve dine hakaret anlamına gelen bir iş yapmış olanlarla doludur. Dine küfür suçu yok olmamıştır; yasaların dışında ve onlara rağmen, artık içinde tüm tehlikelerinden arındırıldığı yeni bir statüye kavuşmuştur. Artık bir düzensizlik konusu haline gelmiştir, zihin bulanıklığı ile inançsızlığın yarı yolunda yer alan, kendini bilmez sözler...

Bu, şiddetin şifresinin meczupluğun terimleri içinde olduğu kadar, düzensizliğin terimleri içinde de çözülebildiği ve bunun bir çelişki yaratmadığı şu kutsallığından arındırılmış dünyanın çifte anlamlılığıdır. Delilik ile imansızlık arasındaki fark hissedilebilir gibi değildir veya bunların arasında içeri tıkmayı haklı çıkartacak bir eşdeğerlilik her halukarda kurulabilir.” (Michel Foucault )

 Cesim Taş | Tabusal



874 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Kent-Küreselleşme -Dijital Hapishane - 15/09/2018
“Kendini öne çıkaran iktidar,bireyin oluşmasını engellemiştir;oysa karanlıklara çekilen modern iktidar herkesi bireyselleştirmek istemektedir;çünkü bireyselleştirmek,gözetim altında tutmak ve cezalandırmak,yani egemen olmak demektir”.
Tarih, Tahakküm ve Eğitim -3- - 19/11/2015
SUMMERHILL OKULU
Tarih,Tahakküm ve Eğitim -2- - 16/08/2015
EĞİTİMDE ÖZGÜRLÜKÇÜ ARAYIŞLAR
Tarih, Tahakküm ve Eğitim -1- - 09/04/2015
Ortaçağda Hristiyanların etkisiyle eski Yunan ve Roma’nın eğitim anlayışı değişmiştir. Romalılarla Hristiyanların anlaşamadıkları noktaların bulunması, kilisenin kendi okullarını açmasına neden olmuştur.
Tarih, Tahakküm, Disiplin ve Kışlalar-1 - 27/02/2015
İnsan, egemen olmak istedikçe, hapsetmek istedikçe, doğa, canlı üzerinde tahakküm kurmak istedikçe kendisi tahakküm altına alındı ve egemen olundu.