• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/tabusalcom?ref=hl
  • https://twitter.com/tabusal
Allah’ın Garibi: Asisli Françesko
Kimmiş bu adam, diye sorduğunuzu duyar gibiyim. 
Asisli Françesko, 13. yüzyıl İtalya’sında yaşamış bir Hristiyan azizi.
Bizim Yunus Emre’ye, Rumi’ye, Hacı Bektaş’a çok benzer biri, gezgin bir derviş, hayatın gerçeğini arayan, hakkı arayan bir hak aşığı…
20. yüzyılın ünlü Yunan yazarı Nikos Kazancakis, Asisli Françesko’nun hayatını biyografik roman olarak sunmuş bize, kitabın adı: Allah’ın Garibi…
5 yıl önce Sosyal Bilgiler Öğretmenliği’nde okurken, Bilgi, Bilim ve Teknoloji adlı bir dersimiz vardı, din sosyolojisi alanında uzman bir ilahiyat doçenti giriyordu. 
Dersin birinde gülümseyerek bu kitabın ismini andı, bende hemen not etmiştim.
Bir-iki ay sonra aldım ve okudum.
Tam o sıra, 2008 Euro Cup düzenleniyordu; hani şu yarı finalde elendiğimiz.
Gündüz ve geceleri kitabın verdiği lezzetle, akşamları da maçların heyacanıyla dolup taşıyordum.
Asisli Françesko’nun gerçekten ilginç ve garip bir hayatı var, yer yer gülünç, yer yer acınası, yer yer hayran olunası bir hayat..
Tabii Nikos Kazancakis’in iyi bir romancı olduğunu da unutmayalım.
Sanırım iki yıl önceydi, yengem, bir tavuk yemeği yapmış.
Çok beğendim.

Bu yemekten yarında yapar mısın, dedim.
Ama yengem, dedi, her gün et yemek günahmış, nefsini şımartmış oluyorsun, dedi.
Bende bir kahkaha koptu tabi.
Nereden duydun, bunu sana kim dedi, dedim.
Hatırlamıyorum da, birinden duymuş veya okumuş olabilirim, dedi.
Yalan, bunların hiç birine inanma, dedim.
Nefsi şımartmamak, nefsi köreltmek anlayışları, Hristiyan ruhbanlığından doğan bir anlayıştır.
Hemen Asisli Françesko örneğini verdim.
Asisli Françeko adında bir Hristiyan dervişi vardı, yediği yemekten tat almamak için, aşın içine toprak atarmış, dedim, savunduğunun da bundan farksız olduğunu ekledim.
Asisli Françesko’yu okuyalı beş yıl oldu, ama çoğu sahne aklımdadır;
Françesko’nun papayla görüştüğü sahneler, cüzzamlı birini İsa’dır diye dudağından öpmesini, dağa çıkıp İsa’yı bekleyişini, aşına toprak katışını, manastırdaki kendini parçalayış sahneleri aklıma geldikçe gülerim.
13. yüzyıl gerçekten büyülü bir asırdı galiba.
Hem doğuda hem de batı da yaşamış birçok hak aşığı, hümanist aydın ve derviş çıkarmış.
Ve nefret çağında yaşayan bizlerin onlara çok ihtiyacı var.
Öneririm, diye, vurgu yapmama gerek yok sanırım.


-Mustafa Yıldırım – 11.09.2013
  
1456 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın