• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/tabusalcom?ref=hl
  • https://twitter.com/tabusal
bir ütopik devlet modeli olarak devletsizlik

ÖnlüSöz

öncelikle, sen bu yazıyı okumadan önce şunu belirteyim. yıllar önce yazdığım bu yazı, devlete ve onun retorikleştirdiği zaruriyetlere olan hesabımın eseridir. yazı sana uçuk gelebilir, dilbilgisi konusunda eksikleri olabilir ki çokça bana da geliyor; ama bu entel kılıfa bürünüp ya da tipik arabesk moduna girip yazıyı önemsememen gerektiği anlamına gelmez. eksikleri çok ve yazıyı güncelleyip yayınlamayı düşündüm ama dilini değişmem ve hatta baştan silip tekrar yazmam gerekirdi o yüzden direkt buraya koydum. taam mı. oku. açılan sayfanın başlığıyla oku. durma oku.


gerçeklik hayal edilebilirdir. dolayısıyla hayal edilebilen bir olgu, aynı zamanda gerçekleşebilecek bir olgudur. hayaller ise şartların getirdiği düşünsel güçtür. gerçekliğin beslenme kaynağı da budur. 

1. genel geçer yanlışlar ve örgütlenme çizgisinde devlet

fiziksel ya da ruhsal anlamda insanoğlu her devirde totemlere bağlı kalmıştır. yalan mı? değil! bu totemler kimizaman bir tabu olarak kimizaman da örgütlenmiş bir zaruriyet kılıfında çıkar karşımıza. bu örgütlenme ihtiyaçların sınıfsal açıdan çeşitlenmesi ile sosyalleşme fiilline dönüşür. ki aslında duyusal bakımdan sosyalleşme kavramını, insanî(düşünsel) değil hayvanî(hayvan arapça'da canlılığı temsil eder) bir içgüdü olarak ele almalıyız. bu bağlamda örgütlenmenin en belirgin şekli olan devletleşme olgusunu, -hayvanî unsurları öncül biçimde- insanî yaklaşımların çerçevesinde düşünebiliriz. devlet yapısı; tarihsel ve toplumsal getirilerce şekillendirilen, insanî veya hayvanî duyular etrafında değerlendirebileceğimiz saygı, şefkat, hoşgörü, menfaat gibi nefsi ötürülerin tetiklediği, hayali çarkların bağlı olduğu bir saat gibi düşünülebilir. öyle ki bu öğeler arasındaki küçük bir uyumsuzluk dahi bu çarkların çatışmasına, sistemin aksamasına veya çökmesine neden olabilir.

somut organizasyon olarak görülen devletleşme toplumsal örgütlenmeden farklı olarak -daha önce de birçokları tarafından belirtildiği gibi- soyut bir yapıdan ibarettir. bünyesindeki topluluğa vaadettiği iyi niyet, özgürlük, otorite gibi olguları aslında kendi soyutluğu içinde eriten, onlarla beslenen, hükmettiği tebanın gözünde bir külte dönüşen soyut ve bir o kadar yapay bir canavardır. canavar görüntüsüyle edindiği otoriteyi yine elinde bulundurduğu özgürlük klişesini kendi adına daha doğrusu kendi devlet soyutluğunda kullanan, oluşturduğu bu görüntüyle egemenlik kurduğu çoğunluğa kendini vazgeçilmez olarak kabul ettiren, görünürde babacan, herkese eşit mesafede, düşünceli bir altı harflik bir kurum gibi algılanan aslında özgürlüğün ve sefanın bu soyutluk bünyesinde oluşan gruplar tarafından kullanıldığı despot bir oluşumdur devlet. 

bir başka açıdan bakıldığında ise devlet, bireyleri birbirine muhtaç şekle getiren, zorunlu dostluk ve zorunlu düşmanlıklar edindiren yapısıyla ivazsız bireyleri, toplumsal akılcı örgütlenmeyi başarılı bir şekilde kısıtlamaktadır. bu yapısıyla devlet her şekilde kendini gizleyerek olası yıkımları engellemiş ve toplumda oluşturduğu despoti varlığı ile yıkım sonrasında bile tekrar dirilme sağlayacak bir temel oluşturmuştur. söz gelimi devleti oluşturan ya da popüler deyimle halkı birarada tutan sosyal, ulusal, ekonomik öğeler aslında bireye değil devletin kendi soyutluğuna hizmet eden ve bireysel bir tatminden öteye geçmeyen yakınsak argümanlardan oluşmaktadır. bu argümanlar akılcı ve ahlak temelli bir yorumla algılandığı zaman insancıl çerçevede devletin konumu daha belirgin bir hal alacaktır.

2. halk devletinden halk istismarına

bir toplanma biçimi olarak halk, yaşadığı zamanı, mekanı ve değişkenleri kontrol altında tutabilen oligarşik temelli bir çoğunluktur. bu yönüyle halk kendi kaderini, tarzını ve işleyişini tayin etme hakkına birinci dereceden sahiptir. ancak tarihin önümüze koyduğu dönemsel farzlar neticesinde halk içedönük kimliğini unutup tamamen dışadönük bir yapay kimlik oluşturma çabasına düşmüştür. tarihin oynadığı oyun bu kadarla kalmamış kimliğini dışa teslim eden halk bununla yetinmeyip kendi oluşturduğu dinamiklerin hizmetine girmiştir. bu dinamikler çerçevesinde birtakım sosyal entrikaya atlamış kurumsal bir kimliğe bürünme yoluna girmiş, retoriklerini heybeleyip bir zaman sonra aynaya bakıp adını halk devleti olarak benimsemiştir. oysa halk devletinden bahsedebilmek için halk klişesini tanımak gerekmektedir. halkın kendine göre tanımı, aydın ve yönetici dışındaki zümredir. 

öncelikle halk bu anlayışla köleliğini kabul etmiş, her türlü yönlendirmeye ve yaptırıma boyun eğme yoluna gitmiştir. adeta kendi içinden çıkan haşaratın istilasına uğramıştır. oyunbozan tarih bu kez düzeltici rolüyle piyasaya çıkmıştır. bu rollerin başında mutlak egemenliği yıkıp kaybolan halk iktidarını oluşturmak gelmiştir. bu yolla kimi yerde üretim temelli birleşmeden söz edilmiş, ortak üretim ve tüketim paydasından bahsedilmiş, kimi zaman haklı olarak ele geçirilen egemenlik haksız ve despot bir yapıda gün yüzüne çıkmıştır. görünen o ki adına halk temelli yönetim denilen devlet biçimi aslında eski iktidarın yıkılması devletin ve egemenliğin el değişmiş haline gelmesidir. yine halkın özgürlük uğultusu neticesinde ortaya çıkan özgürlükçü yönetim biçimleri de aynı yola başvurmuş, belki milyonda birkaç istisna hariç halkı yöneten sıfatından yönetilen sıfatına çevirmiş, kendine konformist olurcu bir teba edinmiştir. çeşitli ideolojik tavuslarla istismar edilen ve yetinilen halk, kavramsal krallığın, bünyelerinde oluşturduğu korku ile asgari zarar ile yaşama yolları içinde haklılık ve başkaldırı gerçekliğini unutmuştur. oysa bu insanlar ne üretim temelli bir yönetim biçimine, ne özgürlükleri genişleten bir anlayışa muhtaçtır. halk zaten yapısal olarak kendi içinde üretimi barındıran, bizatihi özgürlüklere sahip bir oluşumdur. insanoğlunu binlerce yıllık tarihi boyunca yaşatan varlığının ve doğayla uyumluluğunun kendisiydi. onları var oluşlarının dışında yapay yitimlere muhtaç eden bunca şeyi düşünün.

hep bir ağızdan diyebiliriz ki ve dahi diyelim ki halk adına oluşturulan her devlet aslında halkın adını sömüren, onu köleliğe yönlendiren, düşünce yapısını kısıtlayan iyi niyetli bir firavun görüntüsündedir.

3. devletin gereksizliği üzerine

ilkel zamanların toplayıcı, avcı kavimleri bir yana insanlar arası toplumsal dayanışma sürekli devam eden bir mesaidir. bu dayanışma olgusu düşünüldüğü aksine çıkarsal bir ihtiyaçtan değil yapısal bir gereklilikten ötürüdür. toplumsal hayat tüm canlılar için geçerlidir. hayvanları bir kenara koymadan düşünebilirsek eğer bu durum kendi işlevselliğini hiçbir müdahale olmadan da yerine getirebilmektedir. dolayısıyla toplumsal hayat olgusunu toplumsal kuralların cezai, gelenekçi, despot baskıları altında kontrol etmek hem adalet hem de vicdanî anlamda tam anlamıyla imkansızdır. çünkü dışardan yapılan müdahale yalnız müdahale yapan kişi ya da grubun çıkarına uygun olacağı için tam anlamıyla gerçekçi bir dayanışmadan söz edilemez. 

toplumsal kurallar koymak bile toplum hayatı için bu kadar olumsuz boyutta iken tamamen kişisel, grupsal kontrol mekanizması olan devlet yapısının topluma getirileri anlamında sorgulanması gerekir. ilkçağ ütopyalarında olduğu gibi toplumu sınıflara, işgücüne bölme hevesi modern çağa kadar bir veba gibi türemiştir. lakin her devirde ortaya konulan ütopyalar insani doğallıktan uzak, tek gruba odaklı çıkar yanlısı, aldatıcı haklar vaat eden tezlerden öteye gidememiştir. bu da konformist yapının marjinal olarak sınıflandırdığı senin gibi insan kişiliğini alternatif düşünce safına yöneltmiştir.

4. bir demokrasi saltanatı olarak cumhuriyet

tarihin geriye dönük ilerlediği bir fizik aleminde yaşansaydı, insanlık herhalde gelecekte yaptığı hataları geçmişte tekrar sınamaya çalışmazdı. lakin tarihin geleceğe yönelttiği insanoğlu geçmişteki hatalarını alternatif hatalar dairesinde gelecekte kutsamaya devam etmektedir. maalesef ölümün telafi yasası herkes için makul süre ve şartlarda işlemez. bu durumu göz önüne alan insan kendi algısında maruz kaldığı adaletsizliğe karşı kısa yaşam süresi içinde alabildiğine çıkarcı ve fırsatçı davranır. bu hareketini kimi zaman doğrudan güç kullanarak, kimi zaman da dolaylı şekilde güç edinerek tamamlamaya çalışır. 

iktidarın kaynağı bazen dinsel, tabusal, ulusal ve maddi güç gibi birincil kişisel faktörler; bazen de kişisel adalet, toplumsal adalet, eşitlik, aynılık gibi ikincil toplumsal zaafiyetten ortaya çıkar. birinci elden gelen iktidar özü sözü bir baskıcı, çıkarcı, tekçi, zümresel ve ortaya çıkardığı sınıfsal yapısıyla eleştiriye doymuş, devrini kapatmış bir yoldur. lakin ikincil iktidar yolu alternatif çözümlere kapalı, tek doğrucu, sınırlı insan kusursuzluğu mantığıyla mütemadi işlemeye devam etmektedir. bu mantığa en uygun jargon demokrasi çatısı altında barınan cumhuriyet rejimidir. cumhuriyet temelinde barındırdığı demokrasi gücünü temsili halk yönetimi ile kullanarak otokratik yönünü ifşa eder. bu yönü ile cumhuriyeti demokrasinin yumuşak başlı otokrasisi olarak adlandırabiliriz. her ne kadar günümüz şartlarında en olgun yönetim biçimi olarak gösterilse de biliriz ki vasfına henüz vakıf olamamış insan algısının spotlarda dolaşan tartışılmaz, tabusal bir şehir efsanesidir cumhuriyet. demokrasinin söylentisel gelişimi içinde büyüyen kleptokratik atların alımlı kır koşusudur.

5. ölü toplum bağnazlığı içinde diri birey özerkliği ya da devlet içinde devletsizlik

totaliter ahlakın su götürmez infazı karşısında insanlık ötenazi hakkını kullanabilme şansına sahiptir. bu çerçevede ideololik veya fikirsel olarak denenmiş ya da denenmesi öngörülen tüm yönetim jargonlarını kendi içsel terminolojisi içinde eritip demarşik organları vasıtasıyla kendi öz biçimsel yönetim tarzını ortaya koyabilmek adına mücadele edebilir. ancak anlamsal klişelerden sıyrılıp öz yaşantı dengesini kurabilen bir insan üzerindeki dışsal, genel ahlaki ve sıradan baskılardan kurtulabilecektir. her yönüyle bireyi kısırlaştıran, sınırlandıran devlet karşısında birey ya da gruplar, ellerinde barındırdıkları saf güç olan temel hak ve özgürlükleri ile tarihin en güçlü ordusunu oluşturur. gücü maalesef yine kendi oluşturduğu dinamiklerce kısıtlanan halk, bu gücünü yine kendi öz dinamizmi ile elde etme şansına sahiptir. 

her anlamda toplumsal yaşam biçimine ilham kaynağı olan kişi özerkliği, devletin topluma sunduğu yapay dolgunluğu, afyoni korkuyu kendi doğallığı içinde boşaltmasını sağlayabilir. bu nedenle kişiye ait öz bağımsızlık hakkı, hiçbir güç ve hiçbir nedene bağlı kalmadan tüm sınırlama ve baskılardan uzak kendi dinamiğini oluşturabilme gücüyle donatılmıştır. öz yeterlik, kişinin öz yaşamından toplumsal metabolizmaya doğru etki gücüne sahiptir. bu etki yalnız kişinin değil toplumun kendini doğru bir biçimde tanımlayabilmesi ile ortaya çıkabilecek yöndedir. dolayısıyla devlet gibi yapay tanımlar ve haklarla düze çıkamayan insanlık kendi öz dinamiği ile doğal ekoloji sınırlarında tahakkümden uzak devletsiz bir birlik modeli ile standart yaşam prosedürü içinde yol bulabilecektir. 

kuşkusuz bu yolun kaynağı insan doğasında mevcut tüm bileşenleriyle, farklılıkalrıyla "tek bir toplum olma" anlayışının doğal sonucudur. kağıt üzerinde huzuru ve özünü bulamayan insanlık doğal devletsizliği içinde oluşturacağı kusursuz "devlet" modeli ile doğal düzenine erişme, çoğunluk gömleğine sığma şansına erişecektir. bize düşen yalnızca tahakküm gömleğini üzerimizden sıyırmak ve düşüncelerimizi, vicdanımızı giysisiz çıplak bir halde yaşatmaktır. bu görüntü her ne kadar ilkel algılansa da, aslında çağın gerektirdiği bir öze yönelim olarak görülmelidir. çünkü teknolojik ve çıkarsal bir yörüngeye gars onlan modernizm, en azından ilkel görünen bu yöntem ile adını aklayabilir.

ekolojik yaşamı bir kenara bırakalım; bir gün hep beraber hükmetme alışkanlıklarımızdan uzaklaşıp yaşamaya çalışalım. o gün bir şeylerin değiştiğini fark edeceksiniz. korkmayın çıkarlarımız bizi affedecektir.

gerçeklik hayal edilebilirdir. dolayısıyla hayal edilebilen bir olgu, aynı zamanda gerçekleşebilecek bir olgudur. hayaller ise şartların getirdiği düşünsel güçtür. gerçekliğin beslenme kaynağı da budur.

mahmut tarık | tabusal.com

  
2394 kez okundu

Yorumlar

     23/07/2014 12:57

sayfa düzeni ve yazı pontu okumayı zorlaştırıyor ki yazı içerik ve konu olarak çok güzel
Misafir -