• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/tabusalcom?ref=hl
  • https://twitter.com/tabusal
Siyasal İslam ile Uzlaşmak İmkansızdır

Ünlü eğitim uzmanı ve solcu aktivist Salah Chouaki, 14 Eylül 1994’de katledildi.

Cezayirli eğitimci Salah Chouaki bu makaleyi 15 Mart 1993’de El Vatan gazetesinde yayınladığında Cezayir, köktendinci şiddet ve devletin terörle mücadele suiistimallerinden oluşan “karanlık on yılına” ilerliyordu. Yükselen siyasal İslam tehdidine karşı inanılmaz biçimde ileri görüşlüydü. Bu makalenin yayınlanmasının ertesi günü kökten dincilerin Cezayirli entelektüellere suikast kampanyası eski Eğitim Bakanı Djilali Liabes’in suikasta uğraması ile yükselişe geçti. Sadece on sekiz ay sonra, 14 Eylül 1994’te, onu susturamayan tehditlerden sonra, Chouaki’nin kendisi Silahlı İslami Grup tarafından öldürüldü. Sonrasındaki on yılda 200.000 kadar Cezayirli öldürüldü.

Feminist aktivist Ourida Chouaki hatırlamanın en önemli yollarından birisinin onun öldürülmesine yol açan kökten dinci ideoloji ile savaşmak ve cihatçı terörizmi itibarsızlaştırmak olduğunu söylüyor. Makalesi bu ruhla ve ilerici Kuzey Afrikalı düşünür ve aktivistin öldürülmesinin 20. Yılını anmak için bugün İngilizceye çevrildi. Salah Chouaki şöyle yazmıştı “en tehlikeli ve ölümcül illüzyon… halkımızın ölümcül düşmanı…köktendinciliği küçümsemektir.” Cesur sözleri ve uyarıları-açıkça söylemek için hayatlarını veren birçok diğer Cezayirli entelektüel gibi-bugün tüm dünya için trajik biçimde hala geçerli kaldı.

Siyasal İslam ile uzlaşmak imkansızdır

Modern toplum fikrini desteklemek ve samimi veya yapmacık, köktendinciliğin totaliter canavarını “evcilleştirmenin” olası olduğuna inanmak arasında çözülemeyen bir çelişki var.

“Biz Müslüman bir devletiz” ifadesi kısa süre önce hükümet başkanı tarafından sanki köktendincilere onlardan öğrenecek bir şeyi olmadığını anlatmak için kullanıldı. Bu arada en önemli modernist güçleri “seküler-asimilasyoncular” olarak, sanki tam olarak modası geçmiş bir siyaseti temsil ediyorlarmış gibi, isimlendirdi. Birlikte düşünüldüğünde tüm bunlar siyasal İslam’ın oyun sahasına çekilmeyi kabul etme eğilimini açığa çıkarır. Bu değiştirilemez biçimde kökten dinciliğin kendisine giden bir tercihtir.

Bu nedenle devlet sürekli üstünlük sağlama yarışına girer ve dini sömüren ve gerici politik amaçları için kullanan partiler arasında rekabet başlar. Bunu yaparak devletin kendisi ve modernist güçler daha başlamadan savaşı kaybetmiş olurlar.

Köktendinci güçler terörizm cephesinde “biz Müslüman bir devletiz” mantrası sayesinde ve modernizasyon partizanlarına başlatılan saldırı yüzünden sağlam biçimde ezilse bile, ideolojik kozları hala onlarda olacak. Bu nedenle köktendinciler nefes alır almaz bir kez daha iktidarı -zaten sahip oldukları bir parça iktidarı değil tüm iktidarı- almayı deneyebilirler.

Hangi dini yenilenme?

Devlet dini kullanırsa, hangi bahane ile ve hangi biçimde olursa olsun, bu noktadan sonra diğerlerinin bununla birlikte yüzeye çıkmayacağını, (devletin) tekeline karşı koymayacağını düşünmek için hiçbir neden yoktur!

Halkın zihnine, iktidar sorununun bir tür “dini yenilene” ile çok yakın olduğuna dair fikrin tohumunu ektiğimiz andan itibaren politik söylemin dini söyleme indirgendiğini ve ayrıştığını gerçekten kabul ederiz. Bu yüzden artık vatandaşlara değil inananlara konuşuruz. Sivil topluma değil soyutlanmış bir “ümmete” konuşuruz. Artık hukuka dayalı bir devleti değil de facto bir devleti yönetiriz. Bu andan sonra Anayasa ve tüm yasalar anlamını yitirir, aynı bizim trajik biçimde yaşadığımız gibi. Teröristlerin Cezayirlileri barbarca öldürmesi Tanrı ve kutsal din adına değil mi?

Dine ve ruhban sınıfına başvurursanız ve onları eylemlerin kutsal metinlere uyup uymadığına dair tek yargıçlar olacak biçimde eğitmeye kadar giderseniz bir noktada inananlar kitlesinin en temel görüşleri ile uyumlu toplumsal projeyi seçenler ve bu projeyi uygulaması için güvendikleri ruhban sınıfı tarafından uygulanan baskıya boyun eğmekten nasıl kaçınabilirsiniz?

Bu nedenle inananlar ve ümmetin ne modern cumhuriyetçi kurumlara, ne tüm güçleriyle hukuka dayanan bir devlete, ne ordu veya polis gücüne ne ekonomik fonksiyonu düzenleyen yasalara, ne de bilimsel veya kültürel gelişime ihtiyaçları olmayacaktır. Bu nedenle vatandaşların temel haklarını inkar ederek vahşi neoliberalizme, gerici dogmalara, en gaddar baskıya ve hatta taşlamaya… yol veririz.

Mısırlı filozof Fouad Zakariya devlet-toplum ilişkileri çevresinde siyasal İslamcılığın nasıl bir yol olarak işlev gördüğünü açıkça göstermiştir. Teokratik bir toplum olmak için tüm imkanlarıyla iktidar yolculuğuna çıkarken değiştirilemez biçimde devleti kabaran kökten dincilik dalgasına dönüştürür.

Zakariya şu modeli tanımladı ve analiz etti: İslamcılar sosyal-kültürel alanda bir yer kaplıyor, sonra politik-ideolojik alanda. Toplum ve devlet üzerinde çok biçimli bir baskı kullanıyorlar. Devlet üzerindeki baskıları onlara taviz verilmesine neden oluyor hatta kendisinin İslamcılardan daha az İslamcı görünmeye izin vermeyecek biçimde üstün olmaya çalışması ile sonuçlanıyor. Böylece devlet okullarda, kültürel alanda, kurumlarda ve farklı çevrelerde-ekonomi de dahil olmak üzere-İslamcılığı tanıtarak bir din olarak İslam’ı güçlendirdiğini düşünüyor veya düşünüyormuş gibi yapıyor. İslamcılar tüm bunlardan kar sağlıyor, kazanımlarıyla yenilenmiş baskılar olarak yeniden yatırım yapıyorlar ve bu onlara daha fazla zemin kazandırıyor ve sonra bu modeli hep daha üst düzeylerde tekrarlıyorlar.

Her durumda, bu çevrelerden kendi adına tuttuğu pozisyonları yeniden yönlendirmekte başarılı olan kökten dinciliktir. Bunun nedeni bu ülkeleri etkileyen devasa bilimsel ve kültürel uçurumdur. Aynı zamanda din içindeki güçler dengesinin, tarihimizin şekillendirdiği haliyle, Arap İslam kültürel mirasının en parlak sayfalarını; rasyonellik ve modernitenin tohumlarını taşıyan sayfaları silmiş olmasıdır. Tarihsel dinamik en tutucu ve gerici yorumların hakimiyetini desteklemiştir.

Ülkemizde yaşananların, ve Mısır’ın 70’ler ve 80’lerde yaşadıklarının sağlam biçimde kanıtladığı gibi siyasal İslamcılığın yasallaştırılması…ana olarak İslamcılık devleti nedeniyle gelir, bu yaklaşımı destekleyenlerin asıl niyeti ne olursa olsun.

Devlet İslamcılığını tercih ettiğiniz sürece, ki bu durumda doğru doza asla karar veremezsiniz, her durumda bu kökten dincilik lehine işler, ve soruya sadece olumsuz bir yanıt verebilirsiniz: “Müslüman bir toplum modernliği nasıl başarabilir?” Bu soru, kendi başına meşrudur. Ancak “moderniteyi İslamlaştırarak” yapmamız gerektiğini öneren yanıt “siyasal İslam’ı modernleştirmekle” aynı anlama gelen boş bir yanıttır.

Her durumda bu moderniteyi şu anki ve geçmişteki gerçeklik üzerinden ve bir “özgünlük” bakış açısından gelecekte kopyalanacak bir şey olarak gördüğüz anlamına gelir. Bu insanlığın bir parçası olarak kendisini insanlıktan ayrı tutan “ümmeti” tanımlar. İnancı, rasyonelliği dışlayan kişisel, içselleşmiş bir görüşe dayandırır.

O halde Müslüman bir toplumun moderniteye nasıl ulaşır sorusuna verilecek en olumlu yanıt nedir? Şöyle ifade edilebilir: kültürel olarak Arap-Amazight (Berberi) Müslüman bir nüfus için bunu yapmak kendi özgünlüklerini yine kendi özgünlükleri olan…. diğer Müslüman toplumlar veya dünyadaki diğer insanlar ile kıyaslamadan moderniteyi kabul etmek ve onunla rahat olmak anlamına gelir.

Neden sekülerlik çoğu zaman dine karşı bir tür saldırıya indirgenir? Ülkemiz samimi ve objektif bir tartışmaya ihtiyaç duyarken neden bu tür gereksiz niyet sorgulamalarına giriyoruz?…Dini kılıktaki siyasi söylev toplumumuzu kemiren kanserdir.

İmkansız bir uzlaşı

Stratejik olarak ortada neyin olduğuna dair çok ciddi bir yanlış anlaşılma var. Bu gerçeklik kamuoyunda artarak daha netleşiyor. Modern bir ulus olarak Cezayir’i kurtarmaktan bahsediyoruz. Bu sadece Başkan Chadli Benjedid’in temsil ettiği bürokratik rantiye sistemini reddetmek istedikleri için İslami Kurtuluş Cephesine oy verenlere kur yapma sorunu ise, bunun için onları kısa vadede çok daha güçlü kökten dinciliğin kollarına atma ve bu nedenle insanların Müslüman kimliğinin kendisinin tehlikeye atma riskini almış oluyoruz.

Nihai olarak teslim olmayı reddeden bu kafadar bürokrasi olabilir. Her şey göz önünde bulundurulduğunda kökten dinciliğin politik olarak hayatta kalmasını garanti altına alan bu sistemdir. Ekonomik sorunların politik bağlamdan bağımsız ekonomik formüllerle ve çok boyutlu krizin nedeni olan güçlere karşı kararlı bir ideolojik mücadele olmaksızın çözülebileceği yanlış inancı olan bu “ekonomizmdir.” Bu nedenler aslında köktendinciliğin dengeleyici ağırlık olduğu kafadar bürokrasinin fakirleştirilmiş düşünce ve ideolojisi de vardır.

Köktendincilik ve tüm siyasi İslamcılık ile uzlaşmak kesinlikle imkansızdır.

Bu tür bir uzlaşmanın olasılığını ve gerekliliğini savunmada ısrar etmek sadece illüzyonları sürdürür ve kamuoyunun kafasını bulandırır. Köktendinciliğin kesin ve bölünmemiş iktidarı ele geçirmesini kolaylaştırır.

Bu tez artık sadece teorik değil. Yüzlerce kurban pahasına pratik olarak kanıtlandı. Kökten dincilikle köprü kurmak için girişilen her çaba, ilerleme için uğraşan güçlerden uzaklaşmak için gösterilen her çaba kökten dinci güçlerin cesaret kazanması ve inisiyatiflerini yeniden kazanmaları ile sonuçlanır.

İslam’ı savunmanın en iyi yöntemi onu siyasi manipülasyonun ulaşamayacağı bir yere koymaktır.

Modern devleti savunmanın en iyi yöntemi onu siyasi amaçlar için dinin her türlü kullanımının ulaşamayacağı bir yere koymaktır..

Bu makale çevirmen Karima Bennoune tarafından kısaltılmış ve İngilizceye çevrilmiştir. Makalenin orijinalini Fransızca okuyabilirsiniz.

Open Democracy

DünyadanÇeviri.Wordpress.com

  
1854 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın