• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/tabusalcom?ref=hl
  • https://twitter.com/tabusal
Vernon Richards: Savaşa Direnin

Silahlanma yarışının uluslar arasında “gerilimler” yarattığı doğru olabilir fakat bu yalnızca tali sonuçtur ve dünyanın uluslarını bölen aralıksız “gerilimler”le alakalı kullanılan araçlardan biri olan silahlanmaların nedeni değildir. Savaşlar ve dolayısıyla silahlanma belirli gayelerin aracıdır; günümüzde bu araçlar o kadar etkili, her zaman ve her yerde ölümcül hale geldi ki, bunların kullanımı öne sürülen amaçlarını boşa çıkaracaktır…

Hidrojen bombası, iktidar mücadelesinin bir aracı, bir bumerang olarak savaşa neden oldu ve en zayıf gücün hemen hemen en son nükleer aygıtlara sahip olanlar kadar güçlü olduğu bir durum yarattı.

Walter Mills, Sunday New York Times’daki anlamlı bir makalede, siyasetçilerin kendi kendilerine Hidrojen bombası zihniyetine sürüklendiği açmazı şu şekilde gösteriyor: “Pentagon, her şeyi ani termonükleer misilleme tehdidinin üzerine attıktan sonra, her türlü askeri gücün çağdaş uluslar arası ilişkilerin düzenlenmesi ve kontrolünde bir araç olarak felce uğratıldığı boyutun ancak şimdilerde cidden farkına vardı.” … Toplumumuzdaki savaş tehlikesi bu tek cümlede özetlenir. Efkarı umumiye aktif bir şekilde Hidrojen bombası savaşımına karşı koymak için örgütlenmeden önce iktidardakilerin onu yasaklanmasına muhtemelen çoktan karar verilmişti ve daha iyi ve daha büyük silahlar yapmaya ve bunları daha etkin araçlarla ulaştırma araştırması devam ediyor ve giderek de yoğunlaşıyor. Savaş, Millis’in belirttiği gibi, uluslar arası ilişkilerin kontrolü ve düzenlenmesi için bir araçtır… kapitalist makine patlama alameti gösterdiğinde savaş sanayisi elzem bir koruyucu kanattır. Bir başka deyişle, kapitalizm ve iktidar politikası, bir soğuk savaş ekonomisi ve kriz periyotlarına girme baskısı olmadan hayatta kalamaz. O halde efkarı umumiyenin savaşı durdurmak için –her ne kadar yalnızca nükleer savaşa karşı olunsa da- savaşa karşı olması yeterli değildir. Aşağıdakiler, önem sırasına göre, savaşın son bulmasına yol açabilecek yegane pozitif adımlardır:

1) üretim ve bölüşümün dünya ölçeğinde, kârdan ziyade insan ihtiyaçları temelinde yeniden örgütlenmesi;

2)  işçilerin savaş üretiminde kullanılan sanayilerde istihdam edilmeyi reddetmesi;

3)  askeri ya da endüstriyel zorunlu göreve kitlesel direnişin yanı sıra, finansal ya da diğer özendirmelere rağmen gönüllü temelde silahlı kuvvetlere katılmayı ret.

 Bu adımlardan herhangi birinin görünen gelecekte atılmasının ihtimal dahilinde olmadığının biz de farkındayız. Sorunun kestirme bir yolu henüz yoktur…

Şimdi hükümetin işlevi yönetmektir ve bu görevde yasaya ve yasanın arkasındaki güce başvurur. Hükümetin riayet etmesini ve halkın yönlendirmesini sağlayabileceğimizi ileri sürmek… hükümet ve parlamentoyu devre dışı bırakmakla aynı değerdedir. Bu ikincisi, polis ve silahlı kuvvetlerin kullanımıyla “değişmezlik” durumunun gerekli olduğunu hissederse, yasal ve anayasal zeminlere direnecektir.

Savaş makinesinin felçleri kendi başına uluslar arası politik durumda çok az farklılık yaratabilir ancak direniş hareketine katılanların eylemlerini, kendi çıkarları doğrultusunda, toplumsal ve ekonomik alanlara yaymalarını ya da meteliğe kurşun atmalarını zorlayan endüstriyel ekonomi üzerindeki etkisi, dolaysız ve geniş kapsamlı olacaktır.

Bu efkarı umumiyenin şifahi olmasının yanı sıra aktif de olması gerektiğini savunduğunuz an, hükümetin yürütme güçlerini yadsıdığınız ve parlamentonun efkarı umumiyenin kürsüsü olmadığını kabul ettiğiniz oldukça açıktır. Başka bir deyişle parlamenter demokrasinin işlemediğini kabul ediyorsunuz; anarşistlerin uzun zamandır söyledikleri işte tam da budur! Barış, özgürlük ve güvenlik istiyorsunuz; sevgiye ihtiyacınız var ve mutluluk arıyorsunuz: boş vakit istiyor ve kendiniz olmayı arzuluyorsunuz. Ne var ki yan gelip yatıp Büyük Birader’in bunlara sizin için girişmesini beklediğiniz müddetçe hiçbir şey elde edemeyeceksiniz!

İleri sürdüğümüz bu “farklı bakış açısı ve hayal gücü” hükümetlerden ziyade insanlardan gelmelidir. Eğer mevcut ekonomik sistemin, yalnızca bir savaşın ya da bir savaş ekonomisinin yatıştırdığı ekonomik durgunluk ve işsizliğin yanı sıra toplumsal adaletsizliği de yaratıp devam ettirdiğini; gücün merkezileştirilmesinin ulus içerisinde ve uluslar arasında çekişme yarattığını ve iktidar mücadelesinde savaşın etkili bir tema olduğunu kabul edersek (bize göre bunu kanıtlayacak yığınla kanıt vardır); o zaman yegane pratik eylem, savaşın bu nedenlerini kaldırmaya çalışmaktır. Toplumun mevcut organizmalarıyla çözüm aramak gerçekçi olmamanın yanında tamamen aptalcadır.

Barışa giden kestirme yollar yoktur. Yönetenler ve yönetilenler arasında orta yol çözümler yoktur. Devletleri etkileme durumunda olduğumuz gün aynı zamanda onlarsız yapabilme gücümüzün olacağı gündür. Kısa vadeli olasılıkları uygun perspektiflerle ifade edene kadar, barış içersinde bir dünya sağlayabilen uzun vadeli hedefleri gözden kaçırmaya devam edeceğiz. Son yirmi yıldır bombanın imhasının ya da diğer taraftan esaretin an meselesi olduğuna kitlendik. Yirmi yıl sonra halen olduğumuz yerdeyiz ve bütün zeki insanların politik kaderlerimize “rehberlik” etmesine rağmen, halen kapı eşiğimizde imha ya da esaretle yaşıyoruz. İnsanlığın sorunlarının bu yöntemlerle çözülmesinin bizi hiçbir yere götürmediğine halen ikna olmadık mı?

İnsanların yaklaşan imha konusunda endişelenmeyi bırakmalarının zamanı değil, zira eğer siyasetçiler düğmeye basmaya karar verirse, onun hakkında herhangi bir şey yapamadığımız açıktır. Keşke şu anda suçlu sistemimizi reforme etme çabası içersinde kullanılan enerjinin bir bölümü, Bertrand Russell’ın “farklı bir hayal gücü” olarak adlandırdığı şeyi geliştirmeye adansaydı, hiç şüphesiz yirmi yıl içerisinde barışın değerli yolunda biraz ilerlemeyi vurgulayabilecektik.

İki kaçınılmaz eylem türü olduğunu düşünüyoruz. Bir yanda, yalnızca kendimiz içinse her türlü protesto faydalıdır…

Ancak aynı zamanda eğer insan özgürleşmesine düşman devlet ve hükümet ise ve doğrudan saldırıyla onları kolayca yok edemeyeceğimizi kabul ediyorsak, o zaman tek alternatifimiz, gündelik yaşamlarımızla ilgili faaliyetlerde giderek daha fazla doğrudan sorumluluk alarak onlardan iktidarı geri alarak, onları eninde sonunda yıpratmayla yok etmektir.

Devleti yasa teklifi etme hakkından mahrum etmeliyiz. Radikal adına yaraşır herkes Jefferson’ın “en iyi yönetim en az yönetendir” görüşünü paylaşmıştır. Hem İşçi hem de Tory partisi bize giderek daha fazla yönetim vaat ediyor. Bu tehdide protesto, gösteri ve (Hükümetten ziyade yurttaşlarımızın dikkatini tehlikelere çekmek için) ve boş vakitleri kullanma dahil, kendi hayatlarımızı yürütebildiğimiz kendi topluluk anlayışımızı ve inisiyatifimizi gösteren eylemlerimizle direnmek bize bağlıdır.

Hidrojen bombasını engellemek için ne yapabiliriz? Kendi yaşamlarımızı yürütmenin her zaman “zaman bulacağımız” yaşamın önemli bir parçası olduğuna karar verene kadar çok az dostlar. Bu zamanı “bulduğumuz” ya da “yarattığımızda”, siyasetçilerin maskaralıklarına ve iktidar manyaklarına ya da kendi imhamız için silahlar yapmaya çok az vaktimiz, sabrımız ya da enerjimiz olacaktır.

Freedom, 4 Nisan 1959

İng. Çeviren: Güvencesiz Çevirmen

Alıntılanan blog sayfası için tıklayın

  
1919 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın