• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/tabusalcom?ref=hl
  • https://twitter.com/tabusal
Dinin Evrimsel Kökeni

Alfa Sorgulama

İnançlı insanlar arasında dini ibadetlerin huzur vermesinden dolayı insanların ateist olmasının imkânsız olduğunu iddia eden bir kesim bulunmaktadır. Dini ibadetler insanları huzura eriştirir, insan da huzurlu olmak istediğinden dolayı dinsiz olmak gibi bir alternatif bu kişilere göre tercih edilmesi olanaksız bir seçenektir. Sırf verdiği huzurdan dolayı teist kalmak daha mantıklıdır. Bundan ziyade eğer din doğru olmasaydı huzur da vermemesi gerekirdi. Dinin insanlara huzur verecek şekilde var olması dinin doğruluğunu gösterecektir. 

Anlayacağınız huzurdan kanıtı savunan birçok kişi namaz kıldıktan sonra, Kâbe’yi tavaf ettikten sonra ve olası bir dini ibadetini yerine getirdikten sonra rahatladığını ve psikolojik olarak mutlu bir duruma girdiğini iddia etmektedir. İddia sahipleri bununla kalmayıp bu huzurun, kendi dininin doğruluğunu gösterdiğini savunmaktadırlar. Bu durumda bahsi geçen kanıtın incelenmesi dini çevreler açısından yararlı olacaktır. ‘Sen hele bir namaz kıl, hayatın boyunca ateist olmazsın’ iddiasının geçerliliğini savunan bu kesim, her zamanki gibi yeterli araştırmama ve konunun üzerine gitmemekten kaynaklanan yanlışlara düşmektedirler.


Peki, dinden ve dinsel kaynaklardan alınan huzurun kaynağına dair açıklama girişiminde tek alternatif görüş doğaüstü yaratılışı savunan açıklama mıdır? Bu huzurun ‘ateist’ bir açıklaması olamaz mı? Dinsel ritüellerden huzur duyabilmek için bahsi geçen içgüdülerin illa bir tanrı tarafından mı koyulmuş olması gerekir? Bahsedilen evrimsel etkenlere ve inancın evrimine ‘Arzu Delili’ kısmında daha geniş bir yer vermiş olsam da, bu evrimsel etkenlere arzu delilinin bir uzantısı olan huzurdan kanıtta da bahsetmem gerekmektedir.


Dinin ve dinsel inançların, evrimin doğrudan ürünü olduğunu savunanlar kadar evrimsel bir yan ürün olduğunu da iddia eden kesimler de bulunmaktadır. Şimdi teknik ayrıntılara girmeden dinin ve dinsel inançların toplumda yararlı etkilerde bulunduğundan dolayı evrimsel süreç içerisinde korunmuş olma ihtimalinden bahsetmek istiyorum. Konuya girmeden önce şunu belirtmeliyim ki, dinin bir zamanlar atalarımıza fayda sağlamış olması, dinin şu anda da yaşaması gerektiği anlamına gelmez. Bu savunu yalnızca, inancın, bir zamanlar insanları hayatta tutmaya yaradığı anlamına gelir. Din, evrimsel bir avantaj sağlamış olabilir, hepsi bu.


Bilindiği gibi evrim süreci, hayatta kalan bireylerin yaşayıp döl vereceği ve kendine benzeyen yeni nesilleri oluşturacağı; hayatta kalamayan bireylerin ise ikincil kuşakta söz sahibi olamayacağı, zira öldüğü için üreyemediği doğal olarak genlerini sonraki nesle aktaramadığı fikri üzerine kuruludur. Bu durumda hayatta kalan bireyler ve toplumlar, gelecek nesilleri oluştururlar. Doğal olarak yaşama şansı diğerlerinden yüksek olan kabileler bizim atalarımız olacaktır. Peki ya bizim atalarımızın dine mensup, inançlı bireyler olduğu düşünülebilir mi? Bu evrimsel bir yarar oluşturur mu? Pek tabii…


Yine bir düşünsel deney yapalım ve iki farklı kabile düşünelim: bu iki kabileden ilki toplumsal bir sistem oluşturamamış, dağınık ve birlik içinde olmayan bir kabile olsun. İkinci kabile ise toplumsal düzeni kurmuş, birlik içinde yaşamayı anlamış bireylerden oluşmuş olsun. Bu iki kabileden hangisinin yaşama şansı daha yüksektir? Elbette birlik içinde yaşayan kabilenin… Zira dağınık bir kabilenin bireyleri ölüme karşı daha savunmasızdır. Bu durumda ilk önemli noktaya ulaştık: toplumsal bir düzen ve sistem oluşturan, tüm bireyleri tek elden yönetebilecek bir otoritenin olduğu kabile yaşama şansı yüksek kabiledir ve doğal olarak bizim atalarımızın bu kabilelerden biri olması muhtemeldir. 


Peki ya kabiledeki insanları tek elden yönetebilecek, aynı zamanda kabile içinde bir düzen oluşturabilecek toplumsal sisteme ne örnek verilebilir? Şüphesiz ‘din ve dinsel kurumlar’ bu iş için biçilmiş kaftandır. O halde ikinci önemli noktaya da ulaşmış bulunuyoruz: dine bağlı bir toplum, dinsel inançları olan bir toplum ilkel dönemlerde hayatta kalma şansını arttıran bir toplum olacaktır. Peki ya bir toplum nelerden oluşur? Bireylerden… Dinsel bir toplum nelerden oluşur? Dine bağlı bireylerden… Bu durumda dine bağlı bireyler, yaşama şansları arttığından dolayı bizim atalarımız olmaya ideal adaylardır. 


Şimdi bu dine bağlı bireylerden iki kişi düşünelim. Bu iki kişiden, otoritenin dayattığı kurallardan huzur duyan bir birey mi daha dindardır yoksa dinsel otoritenin dayattığı ritüellerden huzur duymayan biri mi? Elbette ki dinsel ibadetleri yerine getirip bundan huzur duyan bireyler daha dindardır. Bu da son önemli noktamızdı. Tüm bu bağları bir araya getirdiğimizde şöyle bir sonuçla karşılaşırız: Toplumsal bir düzen oluşturan bir kabile, bunu oluşturmayan bir kabileye göre daha iyi hayatta kalacaktır. Dine dayalı bir kabile, dine dayanmayan bir kabileye göre toplumsal düzeni daha fazla oluşturan bir kabiledir. Yani dine dayanarak tek elden yönetilen bir kabilenin yaşama şansı daha yüksektir. Dine dayanan bir kabile dindar insanlardan oluşur. Dindar insanlar arasında ‘daha dindar’ olanlar, dine dayalı bir kabileyi daha kolay oluşturacaktır. O halde dindar insanların hayatta kalmaları toplumsal açıdan daha muhtemeldir. Dini ibadetlerden huzur duyan insanlar ise daha dindar insanlardır. Daha dindar insanlar hayatta kalma şansı yüksek olan insanlarsa dini ibadetlerden huzur duyan insanlar hayatta kalma şansı daha yüksek insanlardır. Dini ibadetlerden huzur duymak evrimsel bir avantaj sağlar.


Bu durumda evrimsel açıdan düşününce bizlerin ‘dinsel ibadetlerden huzur almaya yönelik’ evrim geçirmiş olmamız ihtimal dâhilinde olup en rasyonel seçenektir. Anlayacağınız, dini ritüellerden huzur alabilmek için bu içgüdülerin tanrı tarafından verilmiş olması gerekmez. Bir ateist de dinden huzur duymanın rasyonel sebebini tanrı olmadan gösterebilir. Üstelik bunu tutarlı bir şekilde yapar. O halde bu huzurun kaynağı konusunda da bir teist bir ateistten daha mantıklı konumda değildir.


Bahsi geçen huzurun çok farklı kaynakları olabileceği konusunda umarım sizleri ikna edebilmişimdir. Anlayacağınız bu huzurun kaynağını dinin evrimsel kökeninde bulabiliriz. Bu durumda da bu huzurun doğaüstü bir güçten kaynaklanmak zorunda olmadığını göstermiş oluruz. Anlatmak istediğim şey tam olarak, hem dinsel ibadetlerden huzur duymanın hem de tanrıya inanmamanın prensip olarak mümkün olduğudur. 

  
1858 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın