• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/tabusalcom?ref=hl
  • https://twitter.com/tabusal
Ufak Tefek Faşizm ve Eleştiri Kabulü

Ben, herkesin içinde hazırda bekleyen ve bir olayla veyahut ufak bir tartışmayla ortaya çıkan faşizme inanıyorum. Sosyalist bir partinin ya da örgütün sözcüsü sizi ─ sadece görünüşünüzden dolayı yozlaşmış olarak yaftalayabilir ya da tırnak içindeki kendilerini entelektüel diye tanımlayan insanlar ufak bir eleştiri karşısında peygamber havalarına bürünebiliyorlar tabiri caizse.

Aslında toplum – kabul ettiği kötülüğe ve haksızlığa karşı; lakin bu cümleleri edenlerin haksızlık yaptığı gerçeğini maalesef değiştirmiyor. Anlayabiliyorum – insanların fikirleri değişebilir; fakat bu fikirler bir anda faşizmden sola kayınca bana garip geliyor. Zamanında darbe destekçisi olabilirken – zaman geliyor ─ tutsak bir yazar için romantik cümleler yazılabiliyor. Bunların riyakârlığını tabii ki kişi hiçbir zaman kabul edemiyor.

Peki, edebiyat dünyasındaki cüretkâr tacizci yazarlar, şairler ve editörler ne olacak? Ya da her konuda hassasiyet gösteren en ufak bir kelimede cinsiyetçi – homofobik diye yargılanıp asılmanız? Bu durumlar artık normal olarak karşılanıyor.

Ufak milliyetçilikler ve nefret suçları zararsız gibi geliyor kulağa; ancak öyle değil: ‘Araplardan nefret ediyorum – türbanlılardan nefret ediyorum – Kürtler ’den nefret ediyorum – ibnelik yapmayın ─ Adam ol ─ karı gibi davranma ─ ya onlara saygı duyuyorum ama…’’ gibi uzayıp giden bir liste var. Biliyorum ki ben de yapıyorum bunu ─ İskenderun gibi çok sesli bir yerde büyümeme rağmen Kıbrıs’ta ve İstanbul’da geçirdiğim ve hala geçirmekte olduğum zamanlar beni farkında olmadan benzer cümleleri kurar hale getirmiş. Yukarıda darbe destekçisi diye suçladığım çakma entelektüel arkadaşlardan farklı değil benim yaptığım şey de ─ çünkü milliyetçilik, az ya da çok diye sınıflandırılmamalıdır bence.

Sadece kadın çalışan isteyen işverenler, şair olduğunu söyleyerek sosyal medyadan kadınlara sevişme teklifi yapanlar, yine sosyal medyada anarşist olup, kapalı kapılar ardında devlet destekçiliği yapanlar, gay olanlar; ancak diğer yandan transfobik olanlar ─ alçak gönüllü ve erdemli olmayı marifet gibi gösterip insanları aşağılayan kendini feminist, aydınlıkçı, solcu, tiyatrocu diye tanıtanlar ve daha niceleri var olmaya devam ediyorlar.

Her şeyin ötesinde ─ çevremdekilerle ettiğim sohbetler neticesinde, aslında hepimiz böyleyiz: Gizli milliyetçilikler, ufak faşizan davranışlar – göstermelik bilgi, etiket olarak sunulmuş alçakgönüllülük, hata ve eleştiri kabul etmemek ─ nefret söylemlerini eleştirmek; fakat küfürlerde bunu dilimizden eksik etmemek.

Hepimiz bir diğerimizden çok farklı değiliz ─ önemli bir yayınevinin editöründen – queer edebiyat basan yayıncıdan veyahut sosyalist olarak kendini tanımlayan bir başka kafe sahibinden, oyuncudan, üniversitede akademisyen olarak görev yapan birinden.

Neden bir şeyi yüceltirken bir başka şeyi aşağılama ihtiyacı hissediyoruz?
Neden eleştirdiğimiz herhangi bir şeye karşı hakaret etmemiz gerekiyor?
Neden öz-eleştiri kelimesi hayatımızda sadece somut olarak var olamıyor?
Neden birini taciz etmeyi hak görüyoruz kendimizde ve bunu taciz olarak kabul edemiyoruz?
Neden unvanımız ─ davranışlarımızı meşru kılsın?

Nedenler ve cevapları hepimizin aklında, dilinde ve klavyelerimizle sosyal medyada parmaklarımızın ucunda. İster kabul edin isterseniz katıksız bir şekilde inkâra başvurun; lakin hepinizin aynası aklınızın içinde hazır ve nazır halde bekliyor sizi – dönüp ve bakın.

Bu yazıda, özellikle kişi ve kurumlar aşağılanmamıştır. Tek bir kişi bile alınganlık gösteriyorsa ─ muhtemelen o da buradaki kişilerden biridir.

Yazar: Sonat Yurtçu (etilen.net)

  
872 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın