• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/tabusalcom?ref=hl
  • https://twitter.com/tabusal
Özgül Üstüner Coşkun
Penceremde Vanilya Kokusu
28/05/2023
Mesutları bu kadar az memlekette ertelemeden, kırılmadan yaşamak?  Sessizce yüreğin duvarlarını sıvamak.
Koynumuzda sakladığımız, görmezden gelinmiş inceliği tekrar tekrar  bağrımıza basmamız tesadüf değil aslında. Ya yalnızlığın ağır aksak büyüyüşü. İnsan olmaya çabaladığımız günden beri yolumuzu gözleyen keşkelerimiz?  Daha güçlü bir bütün olamayınca; küçük, yolunu şaşırmış uyumsuz bir şey olmak. Beklenti ve yaşanılan arasında kalan satırlar. 
Biraz ileri gitsek ya Tanrı'nın işine karışmış oluyoruz ya iktidarların. Üstelik bizden hızlı ve güçlüler. Sonra yeniden başlamak. Başlamanın ısrar etmek olduğunu öğretmişler. Canımızı okuyuncaya kadar hep baştan başlıyoruz. Niye okuyoruz da dinlemiyoruz canı oysa? 
Yağmur usul usul çalıyor baharın son şarkısını...
Sokağın ucundan gelen müzik sesi dinlendirici. Reyhan'ın odasından loş bir ışık vuruyor karşıdaki çay ocağına. Reyhan mı?  Dışarının yapaylığından kaçmak için, tualiyle yüreği arasında sıkışıp kalmış bir kadın. Reyhan'ın bol yastıklı  koltuğu, masaya yayılmış kadehleri ve sigarası görünüyor dışardan. Sevgilisi az önce çıkmış olmalı. Ayhan'ı kimse tanımıyor. Çay ocağını işleten Rıza Bey, çok içtiğini söylemiş mahalleliye. Reyhan ne buluyor bu adamda bilemiyormuş Rıza Bey. Bu bilemeyişte Reyhan'a duyduğu hayranlığın acabaları var belki de. Bazen deli gibi kavga ediyor iki sevgili. Ayhan günlerce uğramıyor. Reyhan günlerce perdelerini açmıyor. Sonra elinde bir yetmişlikle kapıda beliriyor adam. Perdeler açılıyor yeniden. Reyhan'ın uzun siyah saçları salınıyor evin içinde. Mutlu olduğu zamanlarda kırmızı rujunu eksik etmiyor dolgun dudaklarından. Reyhan'ın hakiki bir el işçiliği hissi veren hayatı, ışıl ışıl parlıyor sokakta.
Canan Teyze'nin eşyaları apartmanın çatı katında. Mavi muşabbalarla kaplanmış. Onu anlamlı kılan nezaketini, kurşun gözlerini yanımda hissediyorum bir an. Geçmişin bütün sırlarını kırmızı kadifelere saran sözcükleri etkileyiciydi. Reyhan, annesinin bu özelliğini çok roman okumasına bağlardı. Bir de Mari'ye duyduğu aşkla ünlü şair var ya. Kaşı kara, gözü kara, bahtı kara aşkın şairi. Onun şiirlerini çok severdi. Hatta çoğunu ezbere bilirdi. Meğer Ekrem Bey Canan Teyze'yi 
" Karadutum " diye severmiş. 
Karadut'un ancak gerçek bir tiryakiye nasip olacak sigaraları, vanilya kokan bir parfümü ve şarkılar çalan bir semaveri vardı. O evin bütün çelişkilerini, sırlarını, sıkıntılarını bilen bu semaverin adı Cümbüş'tü. Cümbüş her şeye karşıdan bakıp, hayatın günlük çelişkileri içinde sabah akşam buharını tüttürüyordu. Ekrem Bey evi, eşinin deyimiyle "budalaca bir gururla"  terk ettiğinden beri kadının hayat ortağıydı Cümbüş. Dile gelse Ekrem Bey'in yeşil gözlü bir sahne sanatçısı için gittiğini söyleyecekti elbette. Enstitü mezunuydu Canan Teyze. Harika kabanlar dikerdi. Diş hekimi erkek kardeşi Cem'den gururla söz ederdi. Varlığına fotoğraflardan inanılan Cem'i kimse görmemişti. Büyükbabadan kalan Kurtuluş'taki dairenin paylaşımından beri  görüşmüyorlardı. Kibirli, kindar bir adammış Cem. 
Canan Teyze'nin ikiyüzlülüğün bulaşmadığı bir dünyası vardı. Kocası gittikten sonra  büyük parçalanmalar yaşamıştı. Kimse haberdar değil sanıyordu bu durumdan.  Bazıları için sadece anlaşılmaz olmuştu. En yakınındakinin bilemediği düşleri vardı artık. Yitip gidenin iç görüntüleri, küçük tiyatroları, karmaşık söz dizimleri. Uyanamamışlığın efkar hali vardı üzerinde. Sarhoş meyhanelerin anlattığı öyküler gibiydi başı. 
Sonra zaman vardı. Herkese aynı gelen
ama adil götürmeyen, eşit bölünmeyen.
Zaman değişen değerler, keşfedilen ilişkiler, hiçbir anlam kazanmayan rastlantılar zaman. Asla birleşemeyecek puslu fotoğraflar. İşte bu güzel kadın yılda bir gün fotoğraflara bakar bakar dururdu.
O evdeki fotoğrafların çoğunda acı bir makas kesiği vardı. Çapkın bir gülümsemeyi yüzüne konuk etmiş Ekrem Bey, Canan Teyze'nin son acısı olmayı tercih etmişti niyeyse.
                                                                            
Sonrası mı? 
Sonrası yabancılık. Anlamsızlığın en acıtan hali. Hayata yayılmış nihayetsiz bir sürü çaba. Her sabah bir gemi güvertesinden bakar gibi baktı kadın hayatına. Koltukaltı müdavimi o yırtık deftere her sabah bir iki satır karaladı. Ve hayatın vurucu nakaratında yüreğe  yerleşen bir sızı gibi gitmek istedi belki de.
Hatırlamaya, hatırlatmaya, iyiliğe güzelliğe, inceliğe hasretti kadın. Günleri kucaklamaya, göz göze gelmeye, özür dilenmeye, Salı'yı sevmeye Pazar'a mektup yazmaya...
.....
Bu gecelik bu kadar. 
Yağmurun sesini dinlemeyi unutmayın.


556 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

     13/06/2023 14:49

Yaşamın özüne ulaşmadan nasıl varılır ki udlara ve kemanlara vurulan sevdaların o gizemli sırrına...Güzeldi!
Abbasali Oğuz

Yazarın diğer yazıları

Sabah Sızılarımın Yanına Boylu Boyunca Uzandı - 08/01/2021
Vapurun içi uykudan ağırlaşmış, yapış yapış bir vurdumduymazlık. Yanağıma değen camın ardında yüzüme bakmıyor deniz, küsüz bu sabah.
Ahval Böyleyken - 20/08/2020
Farklı olmayı ayrıcalık değil, eksiklik, yetersizlik, kusur olarak gören bir toplumda değerlerinle yaşamak zor.
Yol Bükü - 18/08/2020
Kendimi tamir etmek için Beyoğlu' na gidiyorum bu aralar. Sadece eski faydalı bir alışkanlığı elden bırakmamak adına değil.
Bir Tramvay Geçiyor - 09/08/2020
Kendimi tamir etmek için Beyoğlu' na gidiyorum bu aralar. Sadece eski faydalı bir alışkanlığı elden bırakmamak adına değil.
Yaralı Kadınlar - 05/08/2020
Yaralı kadınlar düşlüyorum, yaralarını kapatmak için kırmızı saten geceliklerle dolaşıyorlar. Trajik bir ışıkları var. Ne kadar mutsuz sevişiyor bu tanrıçalar.