• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/tabusalcom?ref=hl
  • https://twitter.com/tabusal
Zeki Coşkunsu
İNSAN AKLININ KENDİ KENDİNİ ORGANİZE EDEREK KRİTİK DEĞERE ERİŞMESİ
09/12/2020

İLMÎ YAKLAŞIM

İLE

SELFORGANİZE KRİTİKALİTE

[İNSAN AKLININ KENDİ KENDİNİ ORGANİZE EDEREK KRİTİK DEĞERE/STABİL HÂLE ERİŞMESİ]

&

FENOMENOLOJİK(GÖRÜNGÜBİLİMSEL) YAKLAŞIM

ÜZERİNE

TOPLU BİR BAKIŞ(*)

(I)

      Einstein’ı Einstein,

 Newton’u da Newton yapan;

 problemlere

‘non-konvansiyonel

(geleneksel olmayan/sıra dışı) yaklaşım’

 serğilemeleridir!

(Zeki COŞKUNSU)

 

İlim dünyasında, hemen hemen her “olay”, “olgu”, “realite(gerçek)” ve “fenomen(görüngü-sıradışı olay)”, “iki tip ilmî yaklaşım”la karşılanabilir. Diğer bir okuyuşla, her “olay”, “olgu”, “reali-te” ve “fenomen” için “iki tip ilmî yaklaşım” söz konusudur.

1) Teorik(Kuramsal) Yaklaşım,

2) Deneysel(Eksperimental/Ampirik) Ve Gözlemsel(Observasyonel) Yaklaşım.

Hiç kuşkusuz, ilmî yaklaşım;

a) “Yöntemsel(metodolojik), gözlemsel(observasyonel) ve deneysel(eksperimental-ampirik) süreçlere dayalı sistematik bir yaklaşım”dır!

b) “Kişisel görüş-yargı ve sezgilerden arınmış”tır[Sübjektivite(öznellik) değil objektivite (nesnellik) esas alınır”]. 

c) “Objektif(nesnel) ve güvenilir kaynaklardan gelen ilmî verilere dayanır.”

Bu metodolojik ilmî yaklaşım türlerine kısaca bir gözatalım.

1- Teorik(Kuramsal)  Yaklaşım: Yeri gelmişken hatırlatalım; “teori-kuram” iki anlamda kul-lanılmaktadır. Ancak şimdi vereceğimiz ilk anlam, tutarlı ve geçerlidir. Diğeri ise, -her ne kadar yığınlarca halk kitleleri tarafından revaç bulmuş olsa da- tutarlı ve geçerli değildir! “Teori-kuram (birinci anlamı): Belirli prensiplerin gözlenen fenomenleri koheran(uyumlu) bir şekilde birleşti-rilmesi olayı”na verilen bir isimdir. “Matematikte ve mantıkta kanıtlanması istenen önerme ya da ifade” şeklinde de tanımlanabilir. “Teori-kuram(ikinci anlamı): Bir takım hurafeler, tahminler, fanteziler, teste tâbî tutulmayan/tutulmamış fikir ve düşünceler için kullanılan bir isim”dir. İşte bu ikincisi, teorinin birinci anlamından farklıdır. Maalesef ikinci anlam halk tarafından kabul görmüş-tür; oysa doğrusu, birinci anlamdır!

Açımlayalım.

Güncel yaşamda halkın teori’ye dair genellikle[ve hatta aydın(!) denilen kesimler de dâhil ol-mak üzere,] yanlış bildiği ve yanlış anladığı bir şey var. Bu kesimlere göre “teori(kuram)” “bir tah-min, konjonktür, teste tâbî tutulmamış fikir ve düşünce ya da hayali bir öykü(!)”den ibarettir. Oysa teori kelimesinin ilmî tarifi, bu değildir, olamaz da! İlmî bir yaklaşımla “teori(kuram)”; “bi-linen gerçekleri veya fenomenleri açıklayan, izah eden, regülaritelerini saptayan ve onları bir şemaya oturtan/oturtabilen, bir takım kâide ve prensiplerin koheran(uyumlu) sisteminin adı”dır. Bir diğer söylemle; “doğal dünyanın olgularının bir neden-sonuç ilişkisi içerisinde, nasıl ve niçin belirli bir duruma/davranışa sahip olduğunu açıklama gücüne sahip doğal gerçeklikler, çıka-rımlar gibi, genellemeleri de içeren, son derece güçlü delillerle desteklenmiş tutarlı açıklama-lar(1)dır.

Dolayısıyla, “teori-kuram; ‘çok sayıda ve tekrar tekrar test edilmiş bir hipotez’ demek-tir[Burada görüldüğü gibi, ‘teori’ kelimesinin anlamının ilim insanlarınca kullanış biçiminin, halk tarafından yaygın olarak kullanıldığı hâline  pek benzemediğini ifade etmek gerekir. Birçok kişi bu kelimenin “henüz üzerinde denemeler yapılan, çok güçlü olmayan” anlamına geldiğini düşün-mektedir! Ancak, bir ilim insanı yaptığı saptamaya ‘teori’ adını vermişse bu, söz konusu sonucunun, ‘çok yüksek oranda doğru’ olduğu anlamına gelir]!” Bir teori, toplanan tüm veriler tarafından desteklenir durumda ve bu verilerin nedenlerini açıklama yeteneğindedir. Örneğin, ‘Hücre teorisi’ gibi birçok bilimsel teori-kuram; bu terimin bilimsel olmayan kullanımının dışında gerçek ve var olan durumları gösterir. Ancak bir teorinin-kuramın doğruluğunu kontrol etme süreci asla sona ermez! Tüm teoriler-kuramlar ve hatta fizik kanunları bile bağımsız ve gözlenebilir fenomenlerden başka bir şey değillerdir! Yanlış olduğu bilinen teorilerin-kuramların bile bilimsel değerleri var-dır. Genelde böylesi teorilerin-kuramların bilimsel literatürden atılması gerektiği düşünülmek-tedir; ancak bunların, deneyleri ve bakış açılarını katalize ettikleri unutulmamalıdır!”(2)

İlim, bugünkü düzeyine teorilerin-kuramların sınanmaları yoluyla ulaşmıştır. İlim insanları te-orileri-kuramları mutlak doğrular olarak değil, söz konusu olay ya da durumları o gün için en iyi açıklayan önermeler olarak kabul ederler. Teorileri-kuramları sınamak amacı ile yapılan deney ve gözlemler, yanıtlanması gereken diğer sorulara, dolayısıyla yeni deney ve gözlemlere yol açarlar ve bunun sonucu olarak teoriler-kuramlar değişebilir. “Nitekim ilmin doğasının önemli bir parçası olan ve yeryüzündeki biyolojik çeşitliliği en iyi açıklayan örneğin ‘evrim teorisi-kuramı’ da, teori-kuram olarak ortaya atıldığından bu yana, oldukça değişmiştir ve ilim insanlarının katkıları ile gelişimi, hâlâ devam etmektedir!”(3)

 Dahası, “çoğu zaman doğrudan izlenemeyen olaylarla uğraşan ilim insanları, iddialarını dolaylı yoldan elde ettikleri delillerle destekleme yoluna giderler; bu nedenle tahmin ve teorik kabuller, ilimde çok önemli bir yere sahiptir! Ayrıca ilmî bilgi üretiminin her aşamasında ilim insanının yaratıcılığı ve hayal gücüne ihtiyaç duyulmaktadır. İlim insanı, ilmî veriler ve mantığı ile birlikte hayal gücünü de kullanarak yeni ilmî bilgiler(4)e ulaşır. ULUSLARARASI ARAŞ-TIRMA KONSEYİ(The National Research Council), kısa adıyla NRC (1996); “ilmin doğası” ile ilgili “teori-kuram”, “yasa”, “hipotez”, “kanıt”, “model” gibi, temel kavramlara yönelik kavram yanılgılarının düzeltilebilmesi için, ilmin doğası ve ilim tarihi temelinde, temel kavram bilgisinin ka-zandırılmasına(5) vurgu yapmaktadır! Maalesef, bu husus çoğunlukla da bilinmez; bunu da hatırlatmak istedik.

Kaldı ki ilimde, teorinin mümtaz(seçkin-ayrıcalıklı) bir yeri vardır. Herhangi bir beyan için, “teorik yapıya sahiptir”, den(il)diğinde söyleyen kimsenin, niyetine bakılmalıdır: “Kamuoyunun anladığı anlamda mı -ki bu genelde, % 98’lik bir orana tekâbül eder- yoksa, ilmî anlamda mı -ki bu da yaklaşık, % 2’lik bir orandır- söylüyor?” bu, öncelikli olarak saptanmalıdır!

Teori, ciddi bir beyandır. Herhangi bir beyan okuyan kişi, kendi prinsipal bilgi kümesi ve ker-neline(anladıklarımız kümesine) göre ya, ilmî ya da, kamuoyundaki anlamıyla yola çıkar. Eğer o kişi, kamuoyunun anladığı anlamda yola çıkarsa, “süpersitisyon(batıl inanç, batıl itikat)”a yönelerek olumsuz dönüşüm yaşaması, kuvvetle muhtemeldir. Yani ilmî anlamda değil de, kamuoyunun anladığı anlamda yola çıkanlar tarafından bir ciddi beyan dahi, “batıl(geçersiz/gerçek olamayan) inanç”a dönüştürülmüş olur; aman dikkat!

Oysa buna karşın, ilmî bazda düşünme gösterenlerde ise, “fonktör(eşleştiren-işlevsel) akıl” ve/veya “efektif(etkin-verimli) akıl”  söz konusudur. O hâlde fonktör ve/veya efektif aklın devreye girebilmesi için, “ilmî bazda düşünme” esastır. Diğerlerinde ise “nonefektif(etkin ve verimli olma-yan) akıl” devrededir. Bilindiği gibi, “nonefektif akıl, ‘küme konplementi’ ile düşünen akıldır!” Ker küme(anladıklarımız kümesi) zayıfsa, bilgi kümesini, bilgi konplementi oluşturur. İşte bu tip-ler,  tabiri caizse, “paldır küldür konuşan tipler!”dir!

Beyanlarda “efektif aklın mı yoksa, nonefektif aklın mı kullanıldığı?” önceden saptanmalıdır. Unutulmamalıdır ki “akıldan, -açık ya da, gizli- nefret edenler, maalesef nonefektif akla da-yanırlar!” Yine, şu da bir gerçektir; “kerkümesi, sıfırdan farklı olanlar dikkatli konuşurlarken, sıfıra yakın olanlar ise, ‘paldır küldür’ konuşarak, ahkâm keserler!”

O hâlde ilk elden, verilen bir beyanın yorumunda, “efektif” ve “nonefektif” akla sahip olanlar, ayırt edilmelidir. Zaten “Kur’an beyanları da, ‘efektif ve nonefektif aklın, kimin için ve ne şekilde olması gerektiği yönde’ düzenlenmiş”tir. Bir diğer ifadeyle “Kur’an beyanları; efektif ve non-efektif aklın, kimin için ve nasıl kullanıldığını, ortaya koyacak yapıda”dır! Gelgelelim; “non-efektif akla sahip olanlar, Kur’an beyanlarına, ‘prosedürel bilgi’ yönüyle yaklaşırlar ve bu tür bir yaklaşımda bulunanlar için de, sonuç hep aynıdır!” Burada, eğitim-tahsil rol oynamaz! Ayrıca bu, bütün çağlar içinde aynıdır. “Kur’an anlaşılmak için gelmiştir ve herkesin anlayabileceği şekil-de düzenlenmiştir”in anlamı, onun “prosedürel bilgi yönüyle alakalı”dır! Oysa, Kur’an’da öyle beyanlar vardır ki bu beyanlar, prosedürel bilgi yönüyle anlaşılamazlar; bu tür beyanların anla-şılması için ‘deklaratif bilgi’ye gereksinim duyulur ve de epistemik seviyelerde seyretmeyenler bu tür beyanları, ‘otantik(gerçek-doğru)’ olarak anlayamazlar!”

Kur’an beyanlarının, “minimum bir program” olması yönüyle de, enteresan bir çehresi var-dır! Hem de, “primordiyal(başlangıçta var olan)” olarak, “absülü minimum”dur! Yani “Kur’an beyanları, ‘absülü minimum’dur!” Dahası, “Kur’an beyanları efektif akla göre, tanzim edilmiş-tir; ancak Kur’an beyanlarının anlaşılmasında, ‘efektif aklın, hangi aşamaları’ kullanılacaktır”; bu hususa da ayrıca, dikkat edilmelidir!            

Evet, Kur’an beyanları “eliptik(eksiltili) yaklaşım” sergileyenlerle, sergilemeyenleri ayırt edecek şekilde tanzim edilmiş kozmik ve ilmî bir kitap(“evrensel”, ve “ilmî beyanlar kümesi”)tır. [Eliptik anlam: Beyanın “ful-bütün(full-complete) anlam”ının içerisinden, bir tane harf veya keli-menin çıkarılması hâlinde, anlamda, “distorsiyon(çarpıtma/tahrifât; gerçek anlamından saptırma)” oluşur. Zira burada “distorsiyon, eliptik(eksiltili) yapının bir konpozanı”dır! Diğer konpozanları ise, “modifikasyon(azaltma/azaltarak, gerçek anlamında, oynama yapma)” ve “konple transformasyon (semantik tahrifat/anlamsal dönüştürüm)”dur. Kur’an literatüründe bu alana ilişkin, eleştirel bir takım göndermelere tanık olunabilir. Bkz:  (2/41, 42), (2/75, 79), (2/93-95), (2/159, 160), (2/174-176), (3/65), (3/78), (3/93), (4/46), (5/13), (5/41-43), (5/110), (41/41-42) vb. ayetlere.] Gerek geçmiş (Tevrat, İncil, Zebur gibi) kutsal beyanlara ve gerekse, Kur’an beyanlarına, eliptik yaklaşım sergile-yenler maalesef geçmiş çağlarda ve de günümüzde oldukça yoğunluktadır! İşin en daha tehlikeli boyu-tu ise, eliptik yaklaşımın “horizantal(yatay)” ve “vertikal(dikey)” rapor edilerek yayılabilir olmasıdır. “Günümüz İslam dünyası(!)nın çektiği sancıların altında yatan nedenleri başında, işte bu eliptik yaklaşımının yatay ve dikey rapor edilmesi, rol oynamıştır!”

Ancak şu gerçeği de akılda tutmak gerekir ki asıl buradaki “tehlike, nonefektif aklı kulla-nanlarda değil, efektif aklı kullananlarda gözlenmektedir! Niyetine yönelik olarak o kişi, -bilerek ve kasden- ilgili beyanı, distorsiyona uğratabilmektedir!” Bir de efektif aklın çeşitleri, beyanlarda “farklı yorumlar”ı ortaya çıkarmaktadır ki doğrusu, beyanların yapısı da, buna müsaittir! Bu, eğitime de bağlı değildir! Yani, doğru eğitim almış olmak yeterli değil, aynı zamanda “anlamış olmak” gere-kir; diploma sahibi olmak yetmiyor! İşte sözkonusu bu tip bireyler, “enferans(netice istidlâli) tuzak-ları”na bağlı olarak, eliptik yorumlara, tevessül edebilmektedirler. Oysa Kur’an, mesajlarının “otantik (gerçek-doğru)” algılanmasını(kod’un, doğru çözülerek anlaşılmasını) istemektedir. Nitekim Kur’-an’ın, birçok ayetinde geçen, “düşünmüyor musunuz?” [Kur’anî göndermeler için bkz:(6/50), (30/8) vb. ayetlere…], akletmiyor musunuz?”[Kur’anî göndermeler için bkz:(3/44), (3/65), (6/32), (7/169), (10/16) vb. ayetlere.] ifadeleri, “aklın ne şekilde kullanılması gerektiği”ne, birer gönderme/atıftır. Bu ifadeler, “eliptik tuzaklara karşı, insanlığa yapılan bir uyarı”dır! İnsanoğlunun ortaya koyduğu herhangi bir şeyde, -eylem ve eserlerinde- Kur’an’da olduğu gibi, tüm ilmî disiplinleri -bütünüyle- barındıracak şekilde, bir yapı bulunmamaktadır! Oysa “Kur’an beyanlarının içinde, tüm bu ilmî di-siplinler -gerek, ekspilisit ve gerekse, enplisit olaraktan- mevcuttur!” Zira “Kur’an” yapısal anlamda hem, “doğanın bir parçası-ki içeriksel olarak birbirlerine de izomorftur- ve hem de, “kozmik”, “tanrısal” ve “kesintisiz bir enformasyonel yayın”dır.

Dahası “Kur’an’ın hem kardinal(temel-aslî) ve hem de enternal(içsel-dahilî) özellikle-ri”nden biri de o’nun, “absulü minimum program” içeriyor olmasıdır. Bu her ne kadar birbirinden bağımsızmış gibi görünse de, kognitif(bilişsel) olarak birbirlerine bağlıdırlar. Kaldı ki “KUR’AN [Kur’an’ın kesişim ve birleşim kümeleri]”, “ÖZ-ÖĞRETİSİ” bağlamında, bütün çağlarda da geçerli-liğini koruyan, “enveryant(değişmez) evrensel beyanlar kümesi”dir. Bilindiği gibi, Kur’an ayetlerin-den biri olan “Allah hiç kimseye, altından kalkamayacağı bir sorumluluk/taşıyabileceğinden daha faz-lasını yüklemez!” [Bkz:(2/286). Ayrıca bkz: “…O, yarattıklarının kapasitesinde, dilediği artışı gerçek-leştirir…!” (35/1)ayetine…] ayetinin anlamı oldukça manidârdır. Bu “ayetin ilmî izahı” üzerinde de iyiden iyiye durulmalıdır.

Açımlayalım.

İnsan aklı potansiyel olarak, ‘namütenahî(sonsuz)dir ve insan da, ‘selforganize kritika-lite’ye sahip bir varlıktır!” Bunu bir örnekle açımlayalım: Gerek çöllerde ve gerekse deniz kıyıla-rında, ufak kum yığınlarına rastlamışızdır. Bunlar kabaca, koni şeklindedirler. Hemen hemen hep-sinde, “sabit bir eğim” vardır. Bu eğim, “kritik bir eğim”dir. Yapılan gözlem ve incelemelerde gö-rülmüştür ki mevcut bu eğim, “sabit” kalmaktadır. “Nonstabil hâl”e geldikten sonra o koni, kum yı-ğınlarının üzerine, ne kadar kum dökülürse dökülsün, kenarlarından “evalanj(avalanche: kayma)” gözlenmiştir. Diğer bir ifadeyle ne kadar kum dökülürse dökülsün, kum yığını bu kritik değerin dışına çık(a)mamaktadır! İşte ilmî literatürde bu, “kritikalite” olarak adlandırılır. Kum yığınındaki bu kayma bitince, o bittiği eğim anı, “kritik eğim”dir ve kritik değere ulaşınca da, “evalanj” durur. Burada kum yığını, “kendi kendini organize edip”, kritik sınıra getiriyor. Tıpkı biz insanlar da bilgilerimizi yığınca, -yani, “nonstabil hâle gelince- inkıtaya uğrarız. Anlama oluşunca, bıkkınlık ortadan kalkar ve kritik noktaya ulaşırız. Kritik değere yani, rahatlığa kavuşuruz. Buna karşın, “anlamada non-stabilite olduğu sürece, huzursuzluk mevcuttur; ne zaman ‘eksitasyon(heyecan, uyarı)’ ve ‘stabi-lite(kararlılık)’ kazanılır, o zaman kritik değere gelinir ve orada anlama oluşur!” İşte “akıl, kendi kendini organize ederek, kritik değere/stabil hâle erişir!” Yukarıda değindiğimiz “Kur’an aye-tinin(2/286) ilmî anlamı”, bu olsa gerektir. Görünen o ki “Allah, insanı ‘self-organize kritikalite’ çerçevesinde yönlendirmekte ve ona göre düzenlemekte”dir!

[DEVAM EDECEK]

Zeki Coşkunsu



414 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Konfesyonlarım & Yüzleşmelerim! İtirafımdır. - 20/09/2022
KONFESYONLARIM & YÜZLEŞMELERİM! İTİRAFIMDIR; SALT HEP İKİ MEVSİM BİLİP-YAŞADIM! BEN SİZİN DOĞRU SANDIĞINIZ ÇİZGİDEN SAPTIM! AMA SİZSE TÜM YAŞAMINIZI BÜYÜK BİR YALAN(-YANILSAMAY)A VAKFETTİNİZ!
METAFİZİĞİN NESNESİ TANRI İLE METAFİZİĞİN KENDİSİ OLAN FELSEFE ÖLDÜ MÜ? - 20/08/2022
METAFİZİĞİN NESNESİ TANRI İLE METAFİZİĞİN KENDİSİ OLAN FELSEFE ÖLDÜ MÜ?
Duygu Okyanusu İçindeki Akıl Adası - 29/07/2022
Duygu Okyanusu İçindeki Akıl Adası
YAŞAMSAL ÜÇ BÜYÜK KIRILMA* - 07/07/2022
YAŞAMSAL ÜÇ BÜYÜK KIRILMA YAŞAMSAL DENEYİM-ETKİNLİKLERİMDEN ÜÇ ÖRNEK KESİT
Felsefe Din Çatışması -II- - 09/05/2022
USDIŞILIĞIN TARİHİ: ‘İRRASYONALİTE(MANTIKSIZLIK-SAÇMALIK)’ İLE ‘RASYONALİTE(MANTIK-AKLA UYGUNLUK)’ ARASINDAKİ ÇATIŞMA(:ETKİLEŞİM & EVRİM)
Felsefe Din Çatışması -I- - 06/05/2022
‘METODİK KUŞKUCULUK(SCEPTICISME MÉTHODIQUE)’TAN HAREKETLE ‘KURAMSAL DÜŞÜNME(PENSÉE THÉORIQUE)’ ÖRNEĞİ VE ETKİNLİĞİNİN ‘İKİLİ(BINAIRE) DANS’I
Kanasın Kanamasına da... - 16/04/2022
‘Kanım çekiliyor’! Bu öyle bir ‘çekiliş’ ki Ne bir denizin, Ne de bir okyanustaki herhangi bir ‘med-cezir’, Yani ‘gel-git’lerinkine benziyor!
Pireye Kızıp Yorganı Yakalım mı? - 20/03/2022
MESELE ‘PİRE’ Mİ ‘YORGAN’ MI? YOKSA ASIL MESELE ‘YORGANIN SAHİBİ’; O YORGAN SAHİBİNİN ‘EMPÜRİTON’LU[KİRLETİCİ-SAFLIĞI BOZUCU MADDE(PARAZİT/AJAN) YÜKLÜ] PİRE ÜRETİCİ ZİHNİYETİ VE ORTAMI’ OLMASIN!?
Ben bir Savaş Karşıtıyım - 26/02/2022
“Savaşma; Öz-gür kal - Öz-gürce yaşa, Otantikçe sev(iş) ve üleş-paylaş!”
 Devamı