• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/tabusalcom?ref=hl
  • https://twitter.com/tabusal
Elalem

Abdullah Reha Nazlı

“Başkalarının düşüncelerine aşırı derecede önem vermek hepimizde var olan bir manyaklık.” Schnopenauer




Bir basit söz…

İki kişi üçüncünün ardından konuştu. Sonra günün birinde birisi diğerini üçüncü ile konuşurken buldu. Kendi arkasından da konuşuluyor sandı. Huzursuzlandı, uzaklaştı. Yaptıklarını sebepleriyle açıklama ihtiyacı hisseden biri oldu. Mutsuz oldu, mutsuzlaştı.

Kadınlar konuşurken biri diğerine takıldı, şakalaştı ve pasaklı dedi. Hepsi evlerine gittiler. O günden beri hiçbir temizlik bitmedi. Pasaklı olduğunun düşünüleceğini düşünen kadınlara asla ev temiz gelmedi. Hayat temizlik üzerine kuruldu. Hizmet etmesi için kullanılan evlere hizmet edilmeye başlandı. Çocuklara ve eşlere ayrılan zaman azaldı. Yeniden tozlanacak şeylerin temiz kalması karşılığında toplumu değişmesi gibi bir bedel ödendi.

Düğünler mutluluk için bir araya gelinen yerler iken bir başkası birinin düğününü övdü. İnsanlarda daha pahalı harcamalar ve daha gereksiz detaylar üstünlük sebebi olarak görüldü. Kendileri de övülmek için değil ama aşağıda kalmamak için yapamayacakları şeyler tasarladılar. Strese girdiler. Düğün denen şeye ritüeller eklenmiş oldu. Artık toplumun temel davranışı olan evlenmek çok zordu. Yapan oldu, yapamayan oldu. Ömür boyu bitmeyecek borçlar dizisinin başlangıçları hep o övgü yüzünden oldu…

Elalemin oğlu/kızı bir yer kazandı. Bu yan mahalleye kadar taşındı. O derslere ilgi göstermeyecek ama topluma yararlı olacak çocuğun ailesine kadar ulaştı. Çocuk artık içine girmek istemediği bir yarıştaydı. Aileinin itibarı ona bağlıydı. Ömrü azar yemekle geçti, ilgi alanları köreldi, toplum farklı düşünen bir kişi kaybetti. Ve en sonunda tüm toplum kaybetti…

Büyüme çağındaki bir sınıfta, bir öğretmen minik bir çocuğa ufaklık dedi. Çocuk tüm sınıf içinde ufaldı, ufacık kaldı. Kısa boyluluk toplumda yadırganacak bir şey sandı. Yılları büyüyüp büyümediğini kontrol etmekle geçti. Kendinde kusur buldu, yaratılışına isyan etti. Ve savunmacı karakter geliştirdi, bir tek farklılık yüzünden değişti, kendini dışladı…

Ne zaman ki bir yerde bir kişi, başedemediği kişinin saçının rengine, giyim tarzına, ya da soyuna, kalemi tutuşuna, çayı içişine konuyu getirdi; işte o zaman dağılma başladı. Domino taşları birbirini devirdi. Önce en uç noktadakiler ötekileştirildi. Sonra çan eğrisinin ortasında birikildi, farklı olanların tümü dışlandı. Toplum zenginliğini kaybett, ortak davranışlara sahip sürü halini aldı.

Farklardan korkuldu, insanlar kendini sıradan ve “normal” göstermek için elinden geleni yapmaya başladılar. Arkadaşlarına anlatabilecekleri ortak yanlar aradılar, başkalarının fikirlerini desteklediler, alışkanlıklarını edindiler. Koruyucu psikolojileri kim olduklarına karar verdi.

“Elalem ne der” sözünü ilk kim söyledi, bilmiyoruz. Ama bu gerekli bir soru sanıldı. Sonra herkes ne yaparsa ilk önce kendine bunu sormaya çalıştı. İnsanlar elaleme az bilgi sızdırmak için evlerine kapandılar, kendi arkasından konuşmayan televizyona sarıldılar. Elalem korkusundan kavgalar ettiler, sıkıntıya düştüler, hayat tarzlarını gizlediler, ya da tamamen değiştidiler.

Toplum kendisini ötekileştirdi ve kendisinden korktu. Kendisinin sevmediği bir insanın arkasından söyleyebileceklerinden öyle çekindi ki kendi ayağını denk aldı. Hata yapma riskini alamadığı için hiçbir şey başaramadı. Toplumun istediği, kendi istemediği (ve aslında kendisi de toplum olduğu için toplumun da istemediği) yaşam formuna takılıp bir ömür geçirdi. Kendine kızdıkça başkalarını eleştirdi ve başkalarını eleştirdikçe toplumun korkusu büyüdü.

İnsanlığımızı bir basit sözle kaybettik. Eylemle geri kazanacağız. Bunu ancak toplumun ne istediğini bilmeyerek başarabiliriz…

“Sonuçlarından sorumlu tutulacaksanız seçimi siz yapın.” Sheena Iyengar

  
1328 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın