• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/tabusalcom?ref=hl
  • https://twitter.com/tabusal
Sevgili feministler: Ben sizden biriyim! Lütfen beni kurtarmayın

-Gözleri hariç her yeri örtülmüş, ne acımasız bir erkek egemen kültür! -Gözleri hariç hiçbir yeri örtülmemiş, ne acımasız bir erkek egemen kültür! (Biri illa zorla örtünme, diğeri illa metalaşma görmektedir, ikisi de bunun bir tercih olabileceğini düşünemez.)

Zara Bennett

Feminizm giderek anaakım bir görüş haline gelirken, çeşitli feminist meselelere yönelik farklı kültürel perspektiflerle ilgili epeyce çevrimiçi içerik oluştu. Bu tartışmaları okudukça, feministler arasındaki bir eğilimi daha çok ayırt etmeye başladım: Batı toplumunun, diğer kültürlerin taklit etmeye can atması gereken ideal toplum olduğu fikri. “Sizin kültürünüzde bu neden var?” “Kültürünüz çok gerici.” “Kültürünüz baskıcı.” Bu ifadeler, benzer duyarlılıklara sahip diğer birçok ifade ile birlikte, yalnızca feminist nüfusun devasa bir kısmını yabancılaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda, feministler arasında gerçekten de hiç olmaması gereken bölünmeler yaratıyorlar.

Farkında olmayabilirsiniz ama Batılı kadınların diğer kültürlerden kadınlardan bir şekilde “daha feminist” veya “daha özgür” oldukları düşüncesi çok ama çok uzun bir süredir mevcut. Bu fenomen, en temelde kültürel emperyalizm olarak özetlenebilecek bir konseptten kaynaklanıyor: Batı toplumu diğer toplumların ilerisindedir ve bu “diğer” kültürlerin onu yakalaması gerekir. Bu sadece hatalı bir iddia olmakla kalmıyor, aynı zamanda Batılı bir çerçeve izlemeyen tüm kültürlerin marjinalleşmesini de getiriyor. Bu tür bir kültürel emperyalist mantalite, birden çok sebeple tehlikeli. Hepsinden önce gelen sebep son derece basit: Önyargıları ve ırksal stereotipleştirmeleri cesaretlendiriyor. Geleneksel giysileri içindeki Pakistanlı bir kadın hemencecik “kültürünün baskısı altında” olarak değerlendirilmemeli. Yalnızca kimliğinin bir parçası olarak benimsediği ülkeyi mümkün olan en basit şekilde kutluyor: milliyetini yansıtan giysiler giyerek. Etnik kimliğine göre giyinenlerin Batılı kadınlar gibi “özgür” olmadıklarını varsayarak, Batı’nın “kültürel olarak baskı altındaki” bu kadınları “kurtarmaya” çalışmak zorunda olduğu bir sistem kurguluyoruz. Örneğin şunu bir düşünün, Batı’ya “Batılı” veya “Batı toplumu” deniliyor, öte yandan diğer birçok toplum biçimine “kültürel”, “etnik” veya “egzotik” deniliyor.

Bunların hepsi Batı toplumunun varsayılan toplum olduğunu ve diğer tüm grupların bunun anormal sapmaları, varyasyonları olduğu inancının propaganda edilmesine yardımcı oluyor. Bu bilhassa, önce ön yargılarla mücadele etmek ve daha sonra da içinde bulundukları kültürün kendilerini neden Batı’ya göre “daha az feminist” yapmadığını açıklamak zorunda kalan kültürel açıdan birbirinden farklı feministlere zarar vermektedir. Bu bölünme feministler için birbirleriyle yakın ilişki kurmalarını ve hareket içerisinde beraber çalışmalarını zorlaştırır. Diğer kültürdeki feministler “kurtarılmaya ihtiyacımız yok, bizimle birlikte hareket edin” söylemiyle düşünürken Batılı feministler “kültürel olarak baskı gören kadınları kurtar” yaklaşımını öne sürdüklerinde, bu durum feministler arasında bir kopukluk hissiyatına sebebiyet verir ve onları dünya üzerindeki kadınların yaşamlarını iyileştirmek olan asıl amaçlarından uzaklaştırır. Bir feministi, kültürel bağlarına dayanarak dışlamak ya da onun feminist kimliğini inkâr etmek, bir erkeğin feminist olabileceği fikrini reddetmekle eşdeğerdedir. Bu da aslen olmaması gereken bir uçurum yaratır.

Zira yaşamlarımızda anahtar bir rol oynayan feminizm, kesişimsellikten biridir: İki ayrı insan hiçbir zaman birebir aynı deneyimleri paylaşmaz ve bu farklılık sosyal kurumlar içinde kimlik problemlerine yol açar. Ancak, aynı zamanda, aynı farklılıklar bu sorunlara çözümler bulmamıza olanak sağlar, bu yüzden kimin görüşü en iyisi diye tartışmak yerine değişik bakış açılarının, farklı toplumlar içinde bulunan baskıcı yapıların nasıl yok edileceği konusu üzerine odaklanmalıyız. Batılı kültürden olmayan kadınlar kurtarılmaya muhtaç değildir. Şalvar Kamiz* giyip dışarı çıktığımda bu bir yardım çağrısı değil; tıpkı mavi saç ya da dil piercing’i gibi kendini ifade etmektir.

Bu, geldiğim yerle gurur duyduğumun ifadesidir. Feminist kimliğim ile kültürel bağlarımı uzlaştırmak zorunda değilim. Eğer farklı perspektiflerin doğrudan çatışma halinde olduğunu varsaymadan evvel konuşabilsek ve birbirimize bir şeyler katabilsek; inanıyorum ki birbirimize daha nice kapılar açabiliriz.

29 Temmuz 2014 

*Bol gömlek ve şalvardan oluşan geleneksel bir kıyafet. 

Çeviri: Eda Ağca ve Serap Güneş 

Orijinal Text için Kaynak 

Dünyadan Çeviri

  
1759 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın