• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/tabusalcom?ref=hl
  • https://twitter.com/tabusal
Aziz, Dahi, Deli

IŞIK BARIŞ FİDANER | Bu yazının alıntılandığı siteye gitmek için tıklayın

Renata Salecl Bilmezlik Tutkusu kitabında taslama sendromundan (imposter syndrome) söz ederken Helene Deutsch’un konuyla ilgili makalesinden yararlanır. Deutsch her normal bireyin olmak istediği şekli yansıtan ideal bir ego inşa ederek az ya da çok taslama (imposture) yaptığını belirtirken bu yaygın duruma çok ilginç bir istisna koyar:

Normal bir bireyin karmaşık gelişiminde belli düzensizlikler olur ve ancak nadiren başarılı bir ahenk sağlanabilir. Belki de ego ideali ile benlik arasında özdeşlik sağlayanlar sadece azizler, dahiler ve psikotiklerdir. (Taslayıcı: Bir Psikopat Tipine Dair Ego Psikolojisine Katkı)

Deutsch’a göre azizler, dahiler ve psikotiklerde yansıtılan idealden uzak kalma durumu yoktur, o yüzden onlar taslama yapmazlar. Şimdi gelin bu üçlü istisnayı bir semptom gibi yorumlayalım.

Öncelikle taslamanın egemen modelinin “Bilen Adam”lık (bildiği varsayılan özne) olduğunu belirtmeliyiz [1]. “Bilen Adam”lık rolü tamamlık taslamadır, imgeler yoluyla (mesela sosyal medyada) ideal ego sunumuyla yapılan tamlık taslamadan farklıdır ve ondan daha baskındır [2]. Bilen Adam’ın “erdemli” sayılması, bilenle bilmeyeni ayırt edecek özel bir bilgiye sahip olduğunun varsayılması ile ilgilidir [3]. Egemen fetişlere yaslanarak gerçekleşen simgesel yetkilenme, Bilen Adamlık taslanmasına dayanır, bu yüzden genel yetkilenme krizi ‘erkeklik krizi’ biçimine bürünür [4]. Taslamaya dayanan ‘normal’ simgesel yetkilenmenin alternatifi ise semptomlara dayanan gerçek yetkilenmedir [5]. Bu da bizi Deutsch’un üçlü istisnasına geri getiriyor.

Aziz, dahi, psikotik üçlüsü kabaca şöyle yorumlanabilir: Aziz doğrudan Tanrı’dan yetki alarak hareket ettiği için taslama yapmıyordur; dahi doğrudan Doğa’dan yetki alarak hareket ettiği için taslama yapmıyordur (dehası onun doğasında veya genlerindedir); psikotik ise doğrudan hezeyanlarından (geçersiz de olsa) yetki alarak hareket ettiği için taslama yapmıyordur. Tanrı veya Doğa’nın bu gibi özellikler bahşetmediği biz ‘normal’ ölümlüler ise toplumun gözüne girmek için ideal egolar inşa ederek taslama yapmak zorunda kalırız.

Burada aziz ile deli (psikotik) arasındaki benzerliğe dikkat çekmek istiyorum [6]: İkisi de farklı sebeplerle toplumsal bağın dışına düşmüştür. Lacan psikanalist olmayı aziz olmaya benzetmişti. Slavoj Žižek anlatıyor:

[Lacan Televizyon‘da] psikanalisti “geçmişte aziz olmak denen şeyle ilişkili olarak” tanımlar ve azizin öznel konumunun atıksı (excremental) oluşuna dair kimi nitelemelerin ardından şu sonuca varır: “İnsan ne kadar aziz olursa o kadar güler; benim ilkem budur, mizahla kapitalist söylemin dışına doğru yol yapmak – ki sadece bazıları için gerçekleşirse bu bir ilerleme olmayacaktır.” Yani bir azizin asıl karakteri yüksek ahlaki duruşu değildir (Lacan bölüştürücü adaleti reddettiğini açıkça belirtir); azizin asıl karakteri tüm simgesel kimliklere mesafeli oluşudur, mübadele alanından, karşılıklılık alanından, söz bağından geri çekilmesidir. (Aziz Olmadan Kapitalist Söylemden Çıkılabilir Mi?)

Burada artık Tanrı’dan yetki alan bir azizden söz edilmiyor. Azizin gülmesi arzunun sebebine (objet a) hakim olmasıyla ilgilidir. “Mizahla kapitalist söylemin dışına doğru yol yapmak” ifadesi Gezi’yi düşündürüyor. Gezi Direnişi taslamayı kıran büyük bir olaydı, simgesel yetkilenmeyi kıran gerçek bir yetkilenmeydi. Ama aynı azizin gülmesi gibi sadece “bağzıları” için gerçekleşmesi nedeniyle ilerleme olamadı. Azizin sistem dışılığı aynı zamanda onu atıksı bir konuma sokar, Gezi’nin mizahı da siyasal alanda yenilerek atıksı bir konuma sürüklendi.

Son olarak, aziz ile deliyi karşılaştırmak için Lacan’ın şu sözlerini hatırlayalım:

Özgür insanlar, sahiden özgür insanlar, delilerdir. Onlarda küçük a nesnesi talebi yoktur, o kendi nesnesini elinde tutar, o onun duyduğu seslerdir mesela. […] Deli, a nesnesiyle Öteki’nin mahalline tutunmaz, a nesnesini kendi kullanımında tutar. Deli sahiden özgür bir varlıktır. Deli, bu anlamda, bu gerçekdışılıktır, bu absürt şeydir, absürt… dahası absürt olan herşey gibi muhteşemdir. Filozofların tanrısına “causa sui” denirdi, yani kendi kendisinin sebebi; diyebiliriz ki deli kendi sebebini cebinde taşıyordur ve bu yüzden o delidir. (Sainte-Anne psikiyatristleri için kısa konuşma)

.

Işık Barış Fidaner doktoralı (Boğaziçi Üniversitesi) bir bilgisayar bilimcidir. Yersiz Şeyler‘in Admini, Žižekian Analysis’in Editörü, Görce Yazıları‘nın Küratörüdür. Twitter: @BarisFidaner

Notlar:

[1] Ya da “Bilen Ağabey”lik, bkz “En Distopik Romanımız Böyle Olsun!” Işık Barış Fidaner, Zeynep Nur Ayanoğlu

[2] Bkz “İmgesel Yabancılaşma (Tamlık Taslama) ile Simgesel Yabancılaşma (Tamamlık Taslama)”

[3] Bkz “Virtue, Erdem, Görce”

[4] Bkz “‘Erkeklik Krizi’ Genel Yetkilenme Krizinin Tezahürüdür”

[5] Bkz “Fetişlerin Simgesel Yetkilenmesi ile Semptomların Gerçek Yetkilenmesi”

[6] Dahinin aziz ve deliye benzeyip benzemediği konusuna girmeyeceğim. Žižek azizin bir başka versiyonu olan havari figürünü dahi figürüne tercih ettiğini belirtir, bkz “Greta Thunberg bir dahi değil – o bir havari” Slavoj Žižek

Bu yazının konusunu düşünmeme yardım eden Zeynep Nur Ayanoğlu’na teşekkürler.

  
692 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın