• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/tabusalcom?ref=hl
  • https://twitter.com/tabusal
Branko Milanović – Köle Sahipleri Neden Kölelerini Gönüllü Olarak Azat Etmedi?

Kaynak | Çeviren: S. Erdem Türközü

The Visions of inequality‘de [Eşitsizlik Görüleri] (10 Ekim’de yayınlanacak) Adam Smith üzerine bölümümü yazarken, Smith’in kölelik hakkındaki görüşlerini tartışan bir bölüm eklemeyi düşündüm. Sonunda bundan vazgeçtim çünkü kölelik Smith’te sadece önemsiz bir rol oynar; Ulusların Zenginliği‘ndeki analizinin çoğu, hepsi resmi olarak özgür olan üç standart toplumsal sınıfı varsayar ve bunlar arasındaki etkileşim gelirlerini ve toplumsal konumlarını oluşturur. Bu bağlamda, Smith’in çoğunlukla ilgilendiği ülkelerde, yani İngiltere, İskoçya, Fransa, Hollanda ve Batı Avrupa’nın geri kalanında artık var olmayan köleler, Smith’in ana ilgi alanının bir biçimde dışındadır.

Bununla beraber Smith’in kölelik konusundaki görüşleri, bilindiği gibi, oldukça karmaşıktır. Kölelerin durumunun otokratik yönetimlerde oligarşik demokratik yönetimlere göre daha iyi olduğuna dair savı hakkında yazmıştım.[1] Bunun nedeni, oligarşik ve temsili bir yönetimde gücün en büyük köle sahibi olan kişilerin elinde olması (ABD akla gelir) ve bu kişilerin köleleri azat etme olasılığının çok düşük olmasıdır çünkü bu şekilde kendilerini ve arkadaşlarını büyük miktarda sermayeden mahrum bırakmış olurlar. Kölelerin ayaklanmasından sürekli korktukları için onlara iyi davranmaktan çekinirler. Daha zengin toplumlarda (Smith bunu uzun uzun açıklar), efendi ile köle arasındaki gelir ve toplumsal uçurum çok daha büyüktür. Kölenin de göz dikeceği çok daha fazlası vardır. Bu nedenle, daha demokratik ve zengin toplumlarda kölelerin ayaklanmasını önlemek için onlara yapılan muamele özellikle sert olmalıdır. The Lectures on Jurisprudence’ın[Hukuk Bilimi Dersleri] belki de en çarpıcı pasajında Smith şöyle der:

İnsanların sahip olabileceği en büyük iki nimet olan zenginlik ve özgürlük, köleliğe izin verilen çoğu ülkede açık ara en büyük paya sahip olan bu insan topluluğunun sefaletine büyük ölçüde katkıda bulunur. Bu nedenle insancıl bir insan, köleliğin genel olarak yerleşmesi gerekiyorsa, insanlığın büyük bölümünün mutluluğuyla bağdaşmayan bu en büyük nimetlerin asla gerçekleşmemesini ister. LoJ (A), 16 Şubat 1763.

(Bu pasajın bu kadar nadiren alıntılanmasının nedeni, en çok benimsenen iki inancı sorgulamasıdır: halk yönetimi ve zenginlik. Her ikisi de sadece köleler terörize edildiğinde var olabiliyorsa, ne işe yararlar? Bu çarpıcı bir ifadedir).

Daha otokratik yönetim biçimlerinde, krallar güçleri için kölelere bağımlı olmak zorunda değildir ve Adam Smith’in Batı Avrupa’da serfliğin kaldırılmasıyla ilgili olarak açıkladığı gibi, krala meydan okumak için köle orduları kullanabilecek yerel lordların gücünü azaltacaksa, zorla çalıştırmadan kurtulmak bile isteyebilirler.

Ama iktisatçıların dikkatini çeken en önemli kısım, ki ben Barry Weingast’ın yakın tarihli bir makalesini[2] öne çıkarmak istiyorum, şudur: Smith, Lectures on Jurisprudence adlı eserinde çok açık bir şekilde köleliğin iktisadî bir kurum olarak verimsiz olduğunu belirtir. Bu, köle tarafından işlenen bir toprağın sahibine, aynı toprağın kiracıya makul bir kira karşılığında kiralanmasından çok daha az getiri sağlayacağı anlamına gelir. Bunun nedeni açıktır: kiracı çiftçi, ürünün üçte birini (Smith’in tahmini ama biz herhangi bir rakamla değiştirebiliriz) mal sahibine vermek zorunda kalsa bile üretimi arttırmak için bir teşvike sahiptir. Mal sahibi, x yıllık bir süre boyunca, aldığı kiranın Net Bugünkü Değerinin (NBD), yalnızca geçimlik ücret ödediği kölelerden aldığı artı ürün miktarını aşacağını kolayca hesaplayabilir. Burada yüksek matematikten bahsetmiyoruz. İşler oldukça basit. Weingast’ın yaptığı gibi farklı iskonto oranları, farklı kira miktarları, özgür ve köle işgücü tarafından işlenen toprak için farklı verimlilik farkları vs. ortaya koyabiliriz ama hangi (makul) varsayım kümesini seçersek seçelim nihai sonuç aynıdır. Toprak sahibi kölelerini işten çıkarmalı, bazılarına özgür kiracı çiftçiler olarak çalışmaya devam etmelerini teklif etmeli, gerekirse yeni kiracı çiftçiler bulmalı ve zamanının geri kalanını kiranın tadını çıkararak geçirmelidir.

Öyleyse köle sahipleri neden tam da bunu yapmadı? Bu kadar verimsiz bir sistemken ve mal sahipleri özgür işgücü çalıştırarak köle kullanmaktan daha fazla para kazanabilecekken, neden tarihte köle sahipliğinin iç dinamiklerle [endogenous] ıskartaya çıkartıldığını hiç gözlemlemedik?

Bu adil bir soru ve Weingast bunu, her iki tarafın da pazarlığın kendilerine düşen kısmına inandırıcı bir şekilde bağlı kalamayacağını gösteren bir oyun kuramı çerçevesi kullanarak çözer. (Bunu yapar çünkü bence tamamen gereksiz bir şekilde kölelerin zaman içinde özgürlüklerini satın aldıkları varsayımını ortaya atar. Evet, köle sahipleri bunu da elde etmeye çalışabilir ama basit bir modelde bu gereksizdir. Çünkü köle sahipleri köleleri bedavaya azat etseler bile daha iyi durumdadır).

Bu kendiliğinden özgürleşmenin gerçek dünyada hiçbir zaman gerçekleşmemiş olmasının nedeni şudur. Özgürlükçü toprak beylerimiz tüm kölelerini azat ettiği haberi karşısında emsallerinden göreceği tepki ne olurdu? Böyle bir hareket onlar tarafından nasıl karşılanırdı? Kesinlikle zevk ve sıcaklıkla değil. Smith’in yazdığı gibi, tüm mülk sahipleri gibi köle sahipleri de ne kadar zengin olurlarsa o kadar yoksullar tarafından mülksüzleştirilme korkusu içinde yaşar. Her köle sahibi bu örtük şirketin bir parçasını oluşturur. Bir köle sahibi olarak sözleşmeye uymayan herkes, diğer köle sahipleri için köleler kadar, hatta daha fazla tehdit oluşturur.

Smith, köle sahiplerinin kölelerden çok daha zengin olduğu zengin ülkelerde, isyanlardan özellikle korktuklarını belirtir. Köleleri zapt etmenin tek yolu, Smith’in kanlı ayrıntılarla anlattığı acımasız denetimi uygulamaktır: her gün kırbaçlamaktan, günün büyük bölümünde insanları zincire vurmaya, hatta en korkunç örnekte önemsiz suçlar için onları çarmıha germeye, bedenlerini parçalara ayırıp balıklara yem etmeye kadar. Böyle bir sürekli isyan korkusu ortamında, yukarıda anlatılan iktisadî mantığı izleyen bir toprakbeyi, diğer toprakbeylerinden hiçbir sempati görmeyecektir. Dahası, diğer toprakbeyleri kölelerin azat edilmesini engellemek için her şeyi yapacaktır: iktisatçı toprakbeyimizin aklını kaçırdığını, köle büyücüler tarafından büyülendiğini, deli olduğunu, hain olduğunu, yabancı ajan olduğunu, her şeyi iddia edebilirler. Hayatını yaşanmaz hale getirmek, kararını değiştirmesini sağlamak, kısacası kendi görüşlerine göre kötü yönettiği topraklara el koyarak onu cezalandırmak için her şeyi yapabilirler. Dolayısıyla, kölelikten elde edilen kazanç ve kayıpları bir kâğıt parçası üzerinde hesaplamak, hesaplamanın ortaya çıkardığı şeylere göre hareket etmekten çok farklı bir önermedir.

Ama daha da ileri gidelim ve bir nedenden ötürü ussallığın galip geldiğini ve köleleri azat etme kararının birçok kişi tarafından taklit edildiğini ve belirli bir zamanda çok sayıda kölenin kendiliğinden özgürleşmesi için yeterli bir ivmeye sahip olduğunu varsayalım. Smith’in açıkça köle sahibi insanlarla özdeşleştirdiği ve kendi deyimiyle “onlardan nefret eden” iktidar sahiplerinin, maddi çıkarlar nedeniyle bu nefretin üstesinden gelerek azat etmeyi kabul ettikleri gibi gerçekçi olmayan bir varsayımda bulunalım.

O zaman yeni bir soru sormalıyız: bundan sonra ne olacak? Toprak başlangıçta beş köle tarafından işleniyorsa ve şimdi bir kiracı tarafından eşit derecede verimli bir şekilde (aynı çıktıyı vererek) işlenebiliyorsa, bu, azat edilen kölelerin hepsinin daha önce çalıştıkları topraklarda iş bulamayacakları anlamına gelir. Belki de sadece bir kısmı bulacaktır. Diğerleri kentsel alanlarda toplanacak ve orada iş arayacaktır.

Ve sorunlar da burada başlayacak. Kent proletaryasıyla kıyasıya bir rekabete girecek, ücretleri aşağıya çekecek ve işçi sınıfıyla çatışmalara, belki de isyanlara ve kavgalara girecek olan vahşileştirilmiş, yoksul ve vasıfsız insanlarda büyük bir artış olacaktır. Dahası, kentsel alanlarda artık istikrarsız işlere, geçimlik ücretlere, birbirlerine karşı derin bir nefrete ve zenginlere karşı daha da derin bir nefrete sahip iki büyük hoşnutsuz sınıf olacaktır. Bu, köle sahibi seçkinler arasındaki üst düzey siyasetçilerin göz ardı edemeyeceği bir şeydir.

Bu durum pek çok çağdaş gelişmekte olan ülkenin karşı karşıya kaldığı durumdan çok farklı değil, sadece daha dramatik: Kırsal kesimden kentlere doğru muazzam bir işgücü akımı, bu da siyasî istikrarsızlık, şiddet, suç ve alt sınıfların farklı kesimleri arasında çatışma ve eninde sonunda alt sınıflarla üst sınıflar arasında çatışma yarattı.

Bazı iktisatçıların (Adam Smith’in değil) paylaştığı, köle sahibi olmanın bireysel toprak sahibi için kârlı olmadığını kanıtlayarak kölelerin kendiliğinden azat edilmesine yol açması gerektiği şeklindeki Pangloss’gil [Pangloss, kurgusal karakter, Voltaire’in felsefi iyimserlik üzerine bir hiciv olan Candide (1759) romanının kahramanı Candide’in bilgiç ve her zaman iyimser öğretmeni. Pangloss adı –Grekçe pan-, “bütün” ve glōssa, “dil” unsurlarından oluşur- gevezelik ve çenebazlığı çağrıştırır-ç.n.] düşünceye sadece birazcık gerçeklik duygusuyla yaklaşmak yeterli olacaktır. Bu tür iktisatçılar birkaç mantıksal hata yapmaktadır: bir kişi için doğru olanın herkese teşmil edildiğinde de doğru olabileceğini varsayarak bir bileşim hatası yapmakta ve diğer köle sahiplerinin bazılarının kararından etkilenmediğini varsayarak politik dışsallığı göz ardı etmektedirler.

En önemlisi de Smith’in yapmadığı bir hatayı yapıyorlar: böylesine büyük bir hareketin siyasî güçlerini ve siyasî sonuçlarını göz ardı ediyorlar. Sonuçta, hiçbir toplumun sadece iktisadî etmenlerin işleyişiyle kendiliğinden köle sahibi olmaktan vazgeçmediğine dair yeterli tarihsel kanıta sahibiz: Ne Mısır’ın köle sahipleri, ne Persler, ne Arap köle sahipleri, ne Justinianus’un Doğu Roma İmparatorluğu’nun köle sahipleri, ne Batı Roma İmparatorluğu’nun köle sahipleri, ne Vizigotlar ve Ostrogotlar arasındaki köle sahipleri, ne Fransa’da, ne Habsburg İmparatorluğu’nda, ne Rusya’da ve tabii ki Batı Hint Adaları’nda ve Güney Amerika’da zorla çalıştırma kendiliğinden ortadan kalkmadı. Ve bunun nedeni, köle sahiplerinin iktisatçıların keşfettiği Net Bugünkü Değeri hesaplayacak kadar sayısal bilgiye sahip olmamaları değil.

Köleliğin ezilmesinin ve lağvedilmesinin yolu neredeyse her zaman şiddet kullanmaktan geçti: ayaklanmalar, devrim, devlete yönelik tehditler ve iç savaşlar. Adam Smith, kölelik karşıtı güçlerin hiçbir zaman köleliği ortadan kaldıracak kadar güçlü olamayacağına inandı: “Bu üstün [iktisadî] avantajlara rağmen, köleliğin hiçbir zaman kaldırılması olanaklı değildir ve şu anda dünyanın küçük bir köşesinde kaldırılmış olması bazı özel koşullar sayesinde olmuştur” diyen Adam Smith bu konuda yanıldı ama bize siyasî bağlamları içinde düşünmeden sadece iktisadî avantajlara bakmanın yetersiz olduğunu gösteren uyarıcı bir öykü sunar. Kuramsal oyun kutuları çizebiliriz ama bunlar gerçekte gözlemlediklerimizin yerini tutamaz. Bir başlangıç noktası olabilirler ama asla bir bitiş noktası olamazlar.

Kaynak metin: https://branko2f7.substack.com/p/why-slave-owners-never-willingly


[1] https://branko2f7.substack.com/p/adam-smith-is-democracy-always-better

[2] https://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=2635917

  
334 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın