• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/tabusalcom?ref=hl
  • https://twitter.com/tabusal
Prof. Dr. Doğan Göçmen
İnsan İnsanın Kurdu mudur?
03/06/2025

(Thomas Hobbes'u doğru kavramak, modern toplumda insanlık halini doğru kavramak anlamına gelmektedir)

Thomas Hobbes ünlü bir İngiliz filozofudur. Düşüncelerinin radikalliği ile bizi bugüne kadar etkiliyor. Onun ismiyle ilişkilendirilen ünlü iki deyiş vardır. Bu iki deyişe yakından bakmak hem tarihsel olarak Hobbes’a dair yanlış anlamaları düzeltmemizi sağlayacaktır hem de insanlığın 21. yüzyılın ilk çeyreğinde ne halde olduğunu derinlemesine anlayıp çözüm önerileri geliştirmemize yardımcı olacaktır.
Hobbes’un ismiyle ünlenen deyişlerden biri, bir nevi bir insanlık hali betimlemesidir. Hobbes gerçekçidir ve mevcut gerçeklikten hareket etmektedir. Bu nedenle Hobbes’un hemen aktaracağım ilk belirlemesi modern insanlığın mevcut halini betimlemektedir. Leviathan adlı eserinin 14. bölümünde „insanların durumu, her birinin her birine karşı savaş durumudur“ diyor. Hobbes’un bu insanlık hali betimlemesi genellikle onun „karamsar“ hatta „kötümser“ insan düşüncesine verildi. Oysa Hobbes, bu savaş durumu betimlemesini yaptıktan sonra eserinin „Değerlendirme ve Sonuç“ bölümünde tam da kendisine atfedilen insan doğasına dair şüpheci yaklaşımlara karşı „ölümsüz barış“ olarak tanımladığı durumun tüm zorluklara karşın savaş durumunun yerine tesis edilmesinin mümkün olduğunu göstermeye çalışır.
Hobbes’un ismiyle ilişkilendirilen diğer ünlü deyiş, onun Türkçeye de çevrilmiş olan Yurttaş Üzerine (De Cive) adlı eserinde Devonshire Earl’ü William’a yazdığı itafta dile getirilmiştir. Bu metinde Hobbes, insanı insanın kurdu olarak tanımlar. Genellikle Hobbes’un bu belirlemesinin ilk bölümü dikkate alınır. Oysa Hobbes’un söz konusu belirlemesinin bir de ikinci kısmı vardır. Tam olarak şöyle diyor Hobbes: „her ikisi de doğru olan iki söz vardır. İnsan insanın Tanrısı’dır ve İnsan insanın kurdudur.“ Burada Hobbes modern toplumun karşısına seçenek olarak iki farklı yaşam biçimi sunuyor. Modern insanın önüne, Rosa Luxemburg gibi iki seçenek koyuyor. Ya herkes herkesin kurdu olacak ve insanlar birbirlerini boğazlayacaklar ya da herkes herkesin tanrısı, yani yücesi ve ereği olacak ve insanlar birbirlerini kendilerinin diğer benleri gibi amaç edinecekler. 
Herkesin herkesin kurdu olduğu durum, herkesin herekese karşı savaş halinde olduğu duruma denk gelmektedir. Herkesin herkesin kurdu olması, herkesin herkese karşı savaş halinde bulunmasının kaçınılmaz sonucudur. Dolayısıyla, insanın insanın kurdu olması, insanın doğasında yatan bir takım ezeli-ebedi ilkelerden kaynaklanmamaktadır, savaş durumunun doğal veya kaçınılmaz sonucudur.
Birbirlerinin kurudu olanlar ne yapar? Birbirlerini parçalarlar. Modern toplumda günlük hayatımız oyunlar, kumpaslar, komplolar, entrikalarla ve iftiralarla doludur. Birçokları için bu artık bir meslek haline gelmiştir. Komplo teorilerinin hayatımızda bir yeri olmadığını ileri sürenler yanılıyor.
Fakat, belirttiğim gibi, Hobbes diğer taraftan insan insanın Tanrısı da olabilir, diyor. Bu genellikle gözardı ediliyor. Hobbes’un insanı insanın Tanrısı olarak tanımlaması, ölümsüz barış durumunun tesis edilmiş olmasına denk gelmektedir. Birbirlerinin tanrısı olan insanlar birbirlerine karşı nasıl davranırlar? Teolojik anlamlardan bağımsız olarak bakarsak; kısaca, Tanrı, yüce olan anlamına gelmektedir. O halde, birbirlerinin Tanrısı olan insanlar ne yaparlar? Birbirlerini Tanrıları gibi yüceltirler. Ölümüz veya Kant’ın ünlendirdiği tabirle söyleyecek olursak „ebedi barış“ durmunda insanlar birbirlerini kurtlar gibi parçalamak yerine birbirlerini Tanrıları gibi yücelteceklerdir öyleyse.
Bu ne demektir? Bu, insanların birbirlerini Tanrıları gibi amaç edinecekleri anlamına gelmektedir. Çoğu kez insanlar bunu yapmak ister ve arzular. Burada büyük mesele, insanların buna rağmen günlük hayatlarında bunu neden yapamadıklarıdır. İnsanlar kendilerinin diğerleri tarafından Tanrı gibi yüceltilmesini arzularken ve aslında kendileri de diğerlerini Tanrı gibi yüceltmek isterken, neden bunun zıddını yapıp, birbirlerine birirlerinin kurdu gibi davranırlar, davranmak zorunda kalırlar, neden birbirlerine yabancı ve yaban gibi davranırlar? 
Hobbes’un Leviathan’ı bir nevi buna bir yanıt arar. Hobbes, sorunun kaynağını rekabetçi ilişkilerde görür. Hobbes’a göre rekabet bir savaş biçimidir ve savaş, Carl von Clausewitz’in gösterdiği gibi politikanın başka araçlarla devam ettirilmesidir. Rekabetçi anlayış bir erdem olarak kavranırsa, ahlak politikanın savaşı gerekçelendiren özürcü aracı haline getirlimiş olur. Fakat Hobbes, rekabetçi ilişkilerin kökenini açıklarken, soruna kaynaklık eden birkaç önemli konuya işaret etmekten öte gitmez. Bu konuda Hobbes’un bıraktığı yerden düşünceyi sürdüren Karl Marx’a bakmak yerinde olacaktır.
Marx, Das Kapital’de aynı soruya yanıt arar ve rekabetçi ilişkilerin kaynağını, işleyişini ve sonuçlarını tüm çıplaklığıyla önümüze koyar. Öyle ki, bakışımız ve bilincimiz berraklaşır birden. İnsanların birbirleriyle mal ve mülk üzerinden ilişkilenmesi, daha somut olarak söyleyecek olursak, insanların birbiriyle meta üzerinden ilişkilenmesi, insanları birbirlerinin kurdu yapmaktadır. Zira piyasa ve meta ilişkileri en bol olan şeyi bile kıtlaştırır. Bu ise insanları o kıt olarak algılanan şey uğruna birbirlerine karşı savaşlar yürütmelerine sebep olur. Bu bakımdan içinde bulunduğumuz toplum insanı istemese de insanın kurdu olmaya zorlamaktadır. Fakat özellikle Das Kapital’in birinci bölümünde gösterildiği gibi, meta ilişkilerinin derinlemesine analizi ve eleştirisi, “ebedi barış” koşullarının nasıl sağlanabileceği sorusuna da bir yanıt içerir. Bu, insanlara insanların birbirlerinin Tanrısı olabilmeleri için toplumsal-pratik bir perspektifin ne olabileceğini de göstermektedir.

 Prof. Dr. Doğan GÖÇMEN



57 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları