Mustafa Yıldırım
-
Ulus Baker’e Ziyaret - 1
20/11/2025 Mustafa Yıldırım Ulus Baker’e Ziyaret - 1 zaman âletimin çalışmasıyla durması bir olmuştu âdeta çok kısa bir zamanda durmuştu yani gittiğim zaman onun için bir kulaç mesafe ancaktı 2006 yılının İstanbul’una getirmişti beni zaman âletim on dokuz yıl geriye gitmek zaman âletim için hiçbir şeydi kimi ziyaret etmek için gelmiştim bildiniz mi vasat çoğunluk nereden bilsin onlar kendini bile bilmez edebiyata, felsefeye, müziğe gönül verdiyseniz kitaplarla içli dışlıysanız bilme ihtimaliniz yüksek 2007 yılında genç yaşta hayatını kaybedecek bir filozofu bizden birini bu toprakların Antik Yunan’dan sonra gördüğü tek filozofu hayattayken görmeye gelmiştim Ulus Baker’i ziyaret etmeye gelmiştim hayatının yarısından çoğu Ankara’da geçmişti Ulus’un 2004 yılından beri İstanbul’da yaşamaktaydı müzik grubu olan arkadaşlarının evinde kalmaktaydı arkadaşlarının evi Galâta Kulesi yakınlarındaydı evlerinin bulunduğu apartmanın önüne getirmişti beni zaman âletim geldiğim zaman yakın olduğu için pek enerji harcamamıştı zaman âletim enerji depolasın diye güneş altında bekletmeye gerek yoktu yani sabahın dokuzu olduğu için ortalık tenha sayılırdı bir-iki saate canlanırdı buralar âletin enerji depolamaya ihtiyacı olmaması iyi bir şeydi yani âletten indim kabin kapısını kapatıp kilitledim sonra, kanatlarını tepesine doğru kırarak yasladım apartman kapısına doğru âleti ittim apartman kapısında birkaç basamaklık merdiven vardı dikkatli ve yavaş bir şekilde iterek, çıkardım kapıdan içeri soktum apartman içinin loş aydınlığına gözlerim alışınca etrafıma iyice bakındım merdiven altının müsait olduğunu anlayınca âleti ittim merdiven altında bulunan tahta, trabzan parçası şezlong şemsiyesi ve çadır bezi gibi bilumum şeyleri çektim onlardan boşalan yere âleti ittim çıkardığım şeyleri âletin önüne yığdım neredeyse, gözükmez hâle gelmişti dışarı doğru keyifle yürüdüm erkendi henüz şimdi misafir olunmazdı en iyisi gideyim Galâta Kulesi’nin oraya kuleye bakan bir masaya oturayım kahveden çay isteyeyim simitçiden de iki simit alayım yiyip içerken Ulus Baker’in hayat hikâyesinden kişiliğinden ve filozofluğundan bahsedeyim size bu sefer hazırlıklı gelmiştim beş parasız değil diğer gezilerim daha eski zamanlara olduğu için yanımda para götüremezdim antikacı-koleksiyoncu dolaşayım mı ama şimdi yakın zaman olduğu için parayı bankadan temin etmiştim genelde, 2006 yılında basılmış banknotlardı daha çok mavi mavi 100 TL’lik banknottu üstünde, İshak Paşa Sarayı resmi olanlardan biraz da bozukluk olsun demiş 5’lik,10’luk, 20’lik banknotlardan almıştım neredeyse, üç-dört bin lira vardı yani yanımda o yıllar için güzel para eli boş misafir gitmek hoş değildir hem elim boş gitmezdim bira, sigara, kahve alırdım Ulus Baker zaten meteliğe kurşun atıyordu bir de yük mü olacağım adama biraz gezer, yiyip içerdik hem de iyi bir yerde balık falan yerdik aklıma da gelmedi değil âleti unut gitsin kalsın, o merdiven altında zaman yolculuğu seni normal, sağlıklı insanlar gibi yapıyordu işte yürüyordun, istediğin yere gidip gelebiliyordun sonra, konuşman da biraz olsun düzelmişti İstanbul’da yaşamak istiyordun sonra al sana güzel bir fırsattı üstelik o da bu şehirdeydi onun yüzünden sevmiştin İstanbul’u İstanbul âşığı şairler kadar içinde İstanbul geçen şiir yazmıştım bu yıl güzel sanatlarda okumaya başlamıştı daha on yedi yaşındaydı bulamazsam, Sarıyer’deki ev adreslerini de biliyordum Eski Kilyos Caddesi’ndeydi neyse, fantastik hayalleri geçelim kafa ağrıtmayıp, hedefe yönelelim tüm bunları düşünürken Galâta Kulesi’ne bakan bir masaya oturmuştum kahve garsonundan işaretle çay istemiş simitçiyi çağırıp, iki simit vermesini söylemiştim aldığım simitler için on lira verdiğimi gören genç simitçinin gözleri parlamıştı bir simit de simitçi koydu masaya ‘bu da benim hediyem olsun,’ diyerek neredeyse, otuz simit parası vermiştim galiba, bir tepsi simit satsa, kendi kazanacağı para da ancak bu kadardı simitten bir lokma ısırdım kıtır kıtırdı çayın kaynarlığı geçince bir yudum da çay aldım gelelim şimdi Ulus Baker’in hayat hikâyesine doğrusunu söylemek gerekirse hayat hikâyesi üzerine çok bilgi yok biraz yüzeysel bu yüzden, hayatı hakkında verdiğim bilgiler de yüzeysel olabilir benden söylemesi Ulus Baker, 1960 yılında o zamanki adı Leningrad olan St. Petersburg’da doğdu ailesi, Kıbrıs Türklerindendi annesi bir şairdi babası bir psikiyatrist babasının işi nedeniyle oradalardı galiba orta eğitimin yarısına kadar oradaydılar sonra, Lefkoşa’ya dönmüşler Kıbrıs’taki savaşın birebir tanığıymış evleri falan taranmış Rum çeteleri, babasını esir almış çocuk-genç ruhu bir müddet savaş bunalımı yaşamış ortaöğretimi nerede tamamladı, bilmiyorum sınırlı kaynaklar Rusya’da tamamladığını söylüyor sonra, kapağı Ankara’ya atmış Türkiye’nin en kaliteli üniversitelerinden ODTÜ’de Sosyoloji okumaya başlamış son sınıfta okurken, bir hocası Ulus’taki cevheri fark etmiş araştırma görevlisi olarak üniversiteye girmesini sağlanmış hocasının ısrarıyla doktora tezini bitirmiş doktor olsa da bazı bürokratik sorunlar nedeniyle öğretim üyeliğine devam edememiş ama üniversite onu farklı bir bünyesinde danışman olarak değerlendirmiş yalnız ODTÜ’de değil Ankara Üniversitesi’nde de derslere girmiş anadili Türkçe haricinde sekiz dil biliyormuş iyi derecede hem de İngilizce, Fransızca, Rusça, Almanca Latince, İtalyanca, Yunanca, Sanskritçe sınıftaki yabancı öğrencilerden konuştukları dillerde sorular sormasını istermiş ve onlara kendi dillerinde cevap verirmiş felsefe, sosyoloji, tarih, sinema ve müzik derinlemesine bilgi sahibi olduğu alanlarmış Spinoza, Hegel ve Deleuze’den çeviriler yapmış Spinoza ve Deleuze üstüne bayağı yetkinmiş özellikle, Spinoza üstüne sadece sınıflar değil kitapçı salonları, kafeler, birahaneler meyhaneler, parklar, bahçeler her yer onun felsefi seminerler verebilmesi için uygunmuş Türkçesi çok iyiymiş akıcı bir konuşması ve etkileyici bir ses tonu varmış seminere hazırlık yapmak gibi bir endişesi yokmuş çünkü o bir bilgi deposuymuş kafasında her şey hazırmış o konuşurken profesörler bile susar melül melül onu dinlermiş felsefenin derinliklerine daldırıp Spinoza’nın heybesinden çıkarıyormuş onu dinleyen herkesi sinema üstünde de çok yetkinmiş üniversitelerde sinema üstüne dersler vermiş müzikte de çok bilgiliymiş özellikle, etnik müzikler üstüne Çingene müziği üstünde tam bir uzmanmış bazen derslerde bazı bazı etnik şarkılar söylediği bile oluyormuş 2004 yılında İstanbul’a göç etmiş neden göç ettiğine dair bir bilgi yok ama bunun gönüllü bir göç olduğunu düşünmüyorum işsiz kaldığı için göçe mecbur kaldı galiba galiba diyorum, çünkü Ankara’yı ve ortamını çok seviyordu neredeyse, yirmi altı yılını orada geçirmişti ömrünün yarısından fazlasını sahip çıkılsaydı, kim ayırabilirdi onu Ankara’dan İstanbul’a gelince, müzik grubu olan arkadaşlarının yanında kalmaya başlamış İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde sinema üstüne dersler vermiş arada felsefi seminerler vermiş ekonomik olarak zorluklar yaşamış 2007 yılında, kırk yedi yaşını doldurmak üzereyken İstanbul’da hayata gözlerini kapamış ölüm nedeni, kalp ve organ yetmezliğiymiş öleceği günlerde, hastane odasındayken şöyle demiş: “Hüzün geriye kalandır biraz Blues dinleyin benim için,” diye Lefkoşa’da annesinin yanına gömülmüş değere sahip çıkmayı bilmediğimiz için bizden olmuyor -devam edecek- |
|
|
Yorumlar |
| Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
| ‘Eli olmayanın dili çok olur.’ - 09/04/2019 |
| Dili çok olan insanlar, genelde, ahkam kestikleri şeyden de yoksundur. Ama yoksun oldukları şeye en çok kendisi sahipmiş gibi göstermeyi iyi bilirler. Bu bir çeşit psikolojik tepkidir. |
| Doğu Toplumlarının Kaderi - 15/03/2019 |
| Doğu insanın ihtiyaç duymadığı en büyük şey düşünmektir; en çok ihtiyaç duyduğu şeyse inanmaktır. Düşünmeye ihtiyaç duymadığı için, düşün yetisi gelişmemiştir. Düşün yetisi gelişmediği için de kendi başına kararlar alamaz. Ya ağası, ya şeyhi.... |
| Muhafazakar Sanat Olmaz! - 04/10/2018 |
| .... |
| Basitlik Güzeldir - 01/02/2018 |
| .. |
| Korktuğum başıma gelmedi - 25/08/2017 |
| ... |
| Reenkarnasyon, aşıklar için olsaydı keşke - 01/08/2017 |
| ... |
| Kadın her yaşta güzeldir ama… - 22/04/2017 |
| ‘Kadın her yaşta güzeldir’ klişesi vardır, ama ben bir erkek olarak buna katılmam. |
| İslam dünyasının gelişmesi için gereken üç benimseyiş - 24/01/2017 |
| Bu benimseyişler yabancı bir yerden değil, İslam’ın ana kaynağı ve kutsal kitabı Kuran’dandır. |
| İsminin konup durulmasına şaşırmıştım - 14/10/2016 |
| Moğolların tarihi lideri Cengiz Han’ın adı koyulmuş olan ne çoktur aramızda, değil mi? |
Devamı |