Mustafa Yıldırım
-
Ulus Baker’e Ziyaret - 4
20/12/2025 Ulus Baker’e Ziyaret - 4 birasını bitirmişti, Ulus Baker ‘beş dakika ara verelim su ıstayım ben, kahve için kahve içersiniz, değil mi?’ dedi tiryakisi değilim, ama size eşlik edebilirim,’ dedim gülümseyerek ayağa kalktı ve kapıya doğru ilerledi Psinoza’lar da ardından koşuştu saçlarına düşen aklar iyice artmıştı 1998 yılında çekilmiş video kayıtlarında saçları simsiyahtı şimdi çok az siyah saç kalmıştı aradan sadece sekiz yıl geçmişti ulan ODTÜ sıradan bir insanı kapı dışarı etmiş olsaydın unutulup giderdi ama sen bir filozofu kapı dışarı etmiştin bu adamın ailesinden kalmış maddi bir varlığı olsaydı da kapı dışarı etmiş olsaydın inan ki, çok görmezdim ama sen, maaşından başka hiçbir güvencesi olmayan Türkiye’nin en nitelikli insanını kapı dışarı etmiştin bu topraklardan çıkmayan bir filozofu namerde muhtaç etmiştin bu, affedilmez bir günahtı ODTÜ, 2004 yılında kapı dışarı edince çok sevdiği üniversitesinden, mekânlarından ve Ankara’dan ayrılmak zorunda kaldı çocuk saflığında ve bilgi dolu bir insanı hayat denilen sıkıntılar çukurunun içine attın zaten dünyanın ilk yüz üniversitesi içinde değilsin girecek olsaydın bile, sırf bu işten dolayı girmene gönlüm razı olmazdı ne içtiği sigaralar, ne de içtiği içkiler genç yaşında öldürmüştü onu yaşadığı sıkıntılardı en büyük neden tıp sigarayla içkiye aşırı düşmandı ama unuttuğu bir şey vardı hayat sıkıntıları kadar hiçbir şey insan sağlığına zararlı değildi içki ve sigara, mademki çok zararlı Ulus’un değil kırk yedi yıl kırk yedi ay yaşaması bile mucizeydi adam kolikti, kolik bir saatlik derste bir paket sigara içen günde en az beş paket sigara içebiliyor demektir hayat sıkıntıları kadar insan sağlığına zararlı bir şey yoktur, nokta biram azalmıştı kalanı yudumladım kâsedeki tuzlu fıstığı da avuç avuç götürdüm bir yandan kabuklarından ayırmadan tuzlu tuzlu övüttüm Ulus Baker girdi odaya bir elinde tepsi, diğerinde termos tepside iki tane kupa bardak, kahve ve şeker yüzünde şaşkın bir gülümseme tepsiyi sehpaya koydu diğer sehpayı çekip termosu üstüne koydu kupa bardaklara sıcak su doldurup kahveleri hazırladı kahve dolu kupa bardağın birini diğer boş tepsiye koyup bana uzattı ‘buyurun, sohbetimize devam edebiliriz,’ dedi o güzel konuşmasıyla tepsiyi alıp yan tarafıma koydum Ulus Baker kaynar maynar demeden kupasını ağzına götürüp içmeye başlamıştı kaynar bir şeyi ne elimde tutabilir ne de içebilirdim öksürerek boğazımı temizleyip konuşmaya başladım ‘annenizin babası olan dedenize hem kızıyorum, hem de iyi ki de engel olmuş diyorum evet, iyi ki de engel olmuş olmasaydı, siz olmazdınız çünkü annenizle Ümit Yaşar Oğuzcan mektuplaşarak nişanlanmıştı bu ilişkinin evliliğe dönüşmesine engel oldu dedeniz bunun için hem kızıyorum hem de takdir ediyorum dedenizi engel olmasaydı, en nadide parçamız olan siz olmazdınız -estağfurullah, dedi mahcup mahcup- ‘lütfen, mahcup olmayın efendim boş övgüyü ben de sevmem yalakalığa girer hak edilmemiş övgü siz hakkıyla hak ediyorsunuz evet, en nadide parçamızsınız değerinizi bilmeyenler utansın sohbet konusuna döneyim bir taraftan da dedenize kızıyorum Ümit Yaşar Oğuzcan çok sevdiğim şairlerde birisi çünkü annenizden sonra çok zorlu bir hayatı oldu mutsuz bir evliliği oldu birkaç kez intihar kalkışmasında bulundu oğlu on yedi yaşındayken Galâta Kulesi’nden atlayıp intihar etti intiharında biraz da babasının payı vardı ilgisizmiş, pek sevgi ve şefkat göstermemiş oğluna ama intihardan sonra yazdığı şiir mükemmeldi baba yüreğini tutuşturmuştu oğlu eşiyle mutsuzluğu daha bir arttığı için bir süre sonra boşandılar ressam ve şair sanatçı bir kadınla tekrar evlendi ama maalesef ki evlilikleri birkaç yıl ancak sürdü annenizle aynı yıl öldü annenizden on ay sonra henüz elli sekiz yaşında annenizle ya aynı yaştaydı ya da bir yaş küçüğüydü benim bir tezim var şairin ilham vericisi ölürse şair de yaşayamaz, ölür, diye annenizden on ay sonra öldüğüne göre anneniz unutamadığı olmuştu kalbi ancak on ay dayanabilmişti kalp krizinden öldü ciddi bir hastalığı yoktu annenizi ölümsüz aşkla sevdiği konusunda kesin bilgim yok bu, benim iddiam ama bulduğum neden biraz mantıklı, değil mi dedeniz annenizin ilişkisine karışmasaydı da Ümit Yaşar Oğuzcan’la evlenselerdi bugünkü siz olmazdınız ama Ümit Yaşar’ın oğlu olan siz olurdunuz Ümit Yaşar çok mutlu olurdu kesin şiir denizi olan yüreği şiir okyanusu olabilirdi daha güzel ve daha fazla şiirler yazardı edebiyatımızın çok kazançlı çıkacağı kesindi sevdiği kadından doğacağınız için üstünüze titrer baba sevgisinden mahrum etmezdi Galâta Kulesi’nden atlayıp intihar etmeyi aklınızdan bile geçirmezdiniz kesin iyi bir şair çıkardı sizden sonuçta ana şair, baba şair evlât niye olmasın bir şair ya da bir jokey de olabilirdiniz babanız at yarışları hastasıydı çünkü hipodromlara gider at yarışları kovalardı sizi de çocukken sık sık hipodromlara götürecekti illâki babanızın aşk ile takibini görecektiniz jokeyler gözünüzde bir kahramana dönüşecekti jokey olmak isteyecektiniz bu ilginizi gören babanız bunun olması için uğraş gösterecekti elbet -‘ilâhi dostum çok yaşa sen,’ dedi ve katıla katıla güldü neşeli bir gülümsemeyle başımı salladım- ‘jokey işi bir fantezi ama sizden kesin muhteşem bir şair çıkardı ‘Kum Güzeli’ bunun kanıtı o ne güzel bir şiirdi öyle aşkın felsefi bir tarifini yapmıştınız Schopenhauer’i ve Freud’u aşkı soyun devam ettirme isteğine bağlayan bütün ruhsuzları çatlatmıştınız keşke, ‘Kum Güzeli’ gibi daha çok edebi metin yazsaydınız inanın ki, edebiyatta da bir ağırlığınız olurdu bence kısmen olduğu bile söylenebilir seminer konuşmalarınız yakın dostlarınız tarafından kitaplaştırıldı bana göre, o konuşmaların metin hâllerinde bile kısmen bir edebiyat var benden daha iyi bilirsiniz felsefi metinler genelde sıkıcıdır anlaşılması güçtür ama sizin metinler , genele bakarak kesinlikle daha iyi, daha anlaşılır bir felsefi metin gözümde,’ diyerek bitirdim konuşmamı arada bir kahveden yudumluyordum Ulus Baker üçüncü bardağı bitirmek üzereydi hem beni dinlemiş hem de ver Allah kahve içmişti kâh kahkaha atmış kâh baş sallamış kâh da mahcup olmuştu ‘iyi ki geldiniz vallahi,’ dedi teşekkür ettim ‘sanırım siz kadar Spinoza’yı çok iyi anlayan âdeta onu yeniden yaşatan olmadı,’ dedim ‘estağfurullah, Gilles Deleuze’ye haksızlık olur böyle dersek,’ dedi ‘evet, evet, haklısınız Deleuze’yi unuttum ama bir şey diyeyim mi Deleuze’yi de sizden öğrendim onu da dilimize kazandıran sizsiniz hakikaten maşallahınız var bir derya gibisiniz Spinoza, kendisiyle, öğretileriyle ve Ethica’sıyla bütünleşmiş olan sizi görseydi eğer yürekten alkış tutar ve alnınızdan öperdi,’ dedim mahcup mahcup gülümseyerek teşekkür etti (devam edecek) |
|
|
Yorumlar |
| Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
| Ulus Baker’e Ziyaret - 3 - 16/12/2025 |
| kapıyı saçı başı dağınık biri açtı hemen tanıdım bu, Ulus Baker’di |
| Ulus Baker’e Ziyaret - 2 - 26/11/2025 |
| kahvecinin garsonundan bir çay daha istedim biraz yorgun kuleyi izledim |
| Ulus Baker’e Ziyaret - 1 - 20/11/2025 |
| ... |
| ‘Eli olmayanın dili çok olur.’ - 09/04/2019 |
| Dili çok olan insanlar, genelde, ahkam kestikleri şeyden de yoksundur. Ama yoksun oldukları şeye en çok kendisi sahipmiş gibi göstermeyi iyi bilirler. Bu bir çeşit psikolojik tepkidir. |
| Doğu Toplumlarının Kaderi - 15/03/2019 |
| Doğu insanın ihtiyaç duymadığı en büyük şey düşünmektir; en çok ihtiyaç duyduğu şeyse inanmaktır. Düşünmeye ihtiyaç duymadığı için, düşün yetisi gelişmemiştir. Düşün yetisi gelişmediği için de kendi başına kararlar alamaz. Ya ağası, ya şeyhi.... |
| Muhafazakar Sanat Olmaz! - 04/10/2018 |
| .... |
| Basitlik Güzeldir - 01/02/2018 |
| .. |
| Korktuğum başıma gelmedi - 25/08/2017 |
| ... |
| Reenkarnasyon, aşıklar için olsaydı keşke - 01/08/2017 |
| ... |
Devamı |