Mustafa Yıldırım
-
Ulus Baker’e Ziyaret - 7
31/12/2025 oturunca biraz kendime gelmiştim ‘sahi, kimdi o, dostum?’ dedi ‘benim Kum Güzeli’mdi, üstadım anlam bulduğumdu güneşim dediğim dostumdu,’ dedim ‘ee, niye çağırmadın sürpriz olurdu ona,’ dedi ‘henüz tanışmıyoruz ki benden bihaber daha on yedisinde yirmi beş yaşına girmişti tanıştığımızda bu yıl başladı Mimar Sinan’da şehir plânlamacılığı okumaya Teoman olup ‘daha on yedi daha on yedi on yediymiş,’ diye şarkı söyleyesi geliyor insanın,’ dedim ne istediğimizi soran garsona isteklerimizi söyledik Ulus Baker bir kadeh votka ben de Bomonti filtresiz bira istedim evden aldığı Samsun 216 paketi yarılamıştı uzattığı paketten bir dal ben aldım bir dal da o aldı sigaraları yakarken garson siparişlerimizi getirdi içkilerimizden birer yudum aldık sigarasından güçlü bir fırt çekti küçük bir fabrika bacası gibi ağzında ve burnundan duman çıkardı ‘buraya kiminle geldin peki dostum?’ dedi hoş bir gülümseme yayıldı ilk önce yüzüme hoş bir imbat rüzgârı esti içimde ‘sevgili filozofum, buraya ilk gelişim Kum Güzeli’m sayesindeydi beni ilk kez o getirdi onunla kırmızı içtik burada tarih, 2017 şubatıydı ‘Kum Güzeli’ şiiriniz bence kesinlikle onu anlatıyor her güzelsin sözcüğünün arkasından sanki o çıkıyor onu tarif ediyor bu geliş, gerçek zamandaydı ikinci gelişim ise bir zaman yolculuğundaydı sizin babalıkla geldim ayrıl da gel Ümit Yaşar’la -‘hadi ya,’ dedi kahkahayla- ‘evet, üçüncü kez de oğullukla yani, sizinle geliyorum, dedim biramdan birkaç yudum alıp konuşmaya devam ettim ‘Ümit Yaşar ikinci evliliğiyle mutluluğu biraz olsun yakalamıştı eşi bir ressamdı evlendikten sonra İstiklâl’e çıkan sokağın birindeki bir apartman dairesine sanat galerisi açmışlardı hem eşinin, hem de kendisin işine yarıyordu bu galeri galeriye geldim galeride biraz oturduk sonra, dışarı çıktık biraz İstiklâl’e aktık Nevizade’de bira içtik ardından Asmalımescit’e gittik yani, sizin evin yakınlarına kadar yürüdük Galâta Kulesi’nin yanından geçerken başını hiç çevirip bakmadı Asmalımescit’te rakı-balık yaptık çıkınca, tramvaya kadar yürüdük tarihi tramvayların ilk gelenine bindik galerinin bulunduğu sokağın yakınında tramvaydan indik sonra, zamanıma döndüm “ayrıl da gel,” sloganı at yarışı severlerin yarış esnasında heyecanla attıkları slogan olduğunu bilirsiniz sizin babalığın at yarışı sevgisini iğneleme amaçlı söyledim bu lâkabı kendisini de iğneledim at yarışı sevgisinden için ayak takımı zevki, dedim -kahkahayla güldü- kusura bakmayın lütfen üstadım anılarımla başınızı şişirdim af ola,’ dedim ‘estağfurullah ya ne demek o bilâkis çok memnun kaldım sanki ben de yaşadım,’ dedi masanın üstündeki elini iki elimle kavradım okşayarak teşekkür ettim bardağındaki votkanın bittiğini fark ettim garsona gelmesini işaret ettim votka kadehini yenileyelim lütfen, dedim benim bira şişesi yarıya bile gelmemişti biramdan yudum alırken sigara paketi dikkatimi çekti bitmeye gelmişti neredeyse bendeki paketi uzattım iyi ki almışız, diyerek ‘üstadım, ben sizin muhafazakâr tanımınızı çok beğeniyorum bir Konyalı olarak muhafazakâr olmamak çok düşük bir ihtimaldir bende bir muhafazarkârdım ailem ve çevrem bir muhafazakâr zamanla soyutladım kendimi tüm benimsediklerimden sadece arındıklarım değil tüm benimseyişlerin insanın ayağına taktığı bir pranga olduğunu düşünüyorum dediğiniz gibi muhafazakârlık eskinin yaşamını muhafaza etmek değildir eskiye ait olan şey köklüyse muhafaza edilmesine hiç gerek yoktur o kendiliğinden yaşamaya devam eder muhafazakâr, içinde olduğu yaşam şeklini sahip olduğu değerleri gelecek kuşaklara dayatandır çocuklarının bu doğrultuda yaşamasını ister ırkçılığa ve faşizme açıktır buna benzer bir şeyler söylemiştiniz geçmişi muhafazakâr birisi olarak size yürekten katılıyorum maalesef budur muhafazakârlık aslında muhafazakârlar hiç farkında değildirler riyakâr, yani iki yüzlü bir nesil yetiştirdiklerinin dayatılarak benimsenen bir şey iki yüzlülüğün kapısını aralar benimsetilen şeyde samimiyet çok az bulunur sahtelik ve kullanışlık daima devrededir Schopenhauer’in çok sevdiğim bir sözü vardır sanırım şöyle bir şeydi “on beş yaşına kadar çocuklara dini eğitim verilmeyecekse ancak o zaman dünyadan umutlu olabilirim,’ diye maalesef ki öyle insanın özgür iradesi olmadan dayatılarak benimsetilen tüm şeyler bozulmaya mahkûmdur ya samimiyetten uzak yani, iki yüzlüce benimsenir ya da körü körüne, fanatikçe sorgulamanın s’sine bile uzak,’ dedim Ulus Baker başını sallayarak beni dinliyordu bir taraftan da votkasını yudumluyor ve fosur fosur sigara içiyordu devam ettim konuşmaya ‘umuda dayalı ütopyaların karşısında olmakla çok haklıydınız evet, ütopya gerçekleştikçe dayandığı amaçları kaybedebilirdi ama gel bunu solculara anlat yeryüzündeki en güzel ütopyalardan biri sosyalizm ve komünizmdir ama ütopya olarak kalmaya mahkûmdur bu ütopyaları savunan solcular insan ruhunun iflâh olmaz negatif yönlerini görmezden gelirler baskıcı yönetiminin, özgür düşünceyi yok sayışının hayat bulabilmesinin önündeki en büyük engel olduğunu göremez çoğu soğu solcu maalesef görmesi için önünde birçok örnek olmasına rağmen gider, suçluyu dışarıda arar ABD olur, kapitalizm olur, işbirlikçiler olur dönüp bir aynaya baksa ütopyasını gerçekleşmesinin mümkün olmadığı ah bir düşünebilse bunun farkına varan solcuları dönek, işbirlikçi, diye yaftalamaları davasını satan bir hain olarak görmeleri de cabası,’ dedim gülerek ‘sevgili filozofum, gerçek hayatımda çok sevdiğim bir huyum vardır kitap hediye etmek gibi dostlarıma, arkadaşlarıma bazen de hiç tanımadığım insanlara kitap hediyesi yaparım kimine düzenli, kimine arada sırada doğum günlerini kitap hediyesiz geçirmem ‘bravo size,’ diyerek oturduğu yerden alkış tuttu ‘keşke, gerçek hayatta benim dostum olsaydınız düzenli olarak size ayda birkaç kitap hediye ederdim -buna hayır diyemezdim keşke, gerçek hayatta dost olsaydık keşke, iş işten geçtikten sonraki pişmanlık ama bizim durumumuzda bir dilek, bir temenni dostlarınız kesinlikle çok şanslı,’ dedi- ‘eyvallah, çok teşekkür ederim üstadım güzel olan sizin bakışınız gelirken, size kitap getirebilme imkânım yoktu getiremedim ama aklıma bir şey geldi sandığım kadarıyla, İstiklâl’de birkaç tane kitapçı var hadi, bir tanesine gidelim hediyelerim genelde sevip beğendiğim kitaplar içinden olur ama siz gibi kitaplar yutmuş birisine kolayına kitap hediyesi yapılmaz ki en iyisi şöyle yapalım ilginizi çeken, ama pahalı olduğu için alamadığınız beş tane kitabı seçin size hediye olarak alayım ne dersiniz?’ dedim ‘öncelikle, muhteşem teklifiniz için size çok teşekkür ederim ayıp olur ama ya çok yük oldum size,’ dedi mahcup bir tınıyla ‘estağfurullah üstadım, ne yükü size kitap hediye etmek bir şereftir lütfen rahat olun,’ dedim ‘tamam, o zaman,’ dedi gülümseyerek garsondan hesabı istedim hesap, 13 TL’ydi 20 TL koydum hesap tabağına ‘üstü kalsın,’ dedim ve kalkıp çıktık Nevizade’den -devam edecek- |
|
|
Yorumlar |
| Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
| Ulus Baker’e Ziyaret - 5 - 23/12/2025 |
| termosta su tükenmişti ‘ben biraz daha su ısıtıp |
| Ulus Baker’e Ziyaret - 4 - 20/12/2025 |
| birasını bitirmişti, Ulus Baker ‘beş dakika ara verelim |
| Ulus Baker’e Ziyaret - 3 - 16/12/2025 |
| kapıyı saçı başı dağınık biri açtı hemen tanıdım bu, Ulus Baker’di |
| Ulus Baker’e Ziyaret - 6 - 16/12/2025 |
| ‘sevgili filozofum haydi dışarı çıkalım |
| Ulus Baker’e Ziyaret - 2 - 26/11/2025 |
| kahvecinin garsonundan bir çay daha istedim biraz yorgun kuleyi izledim |
| Ulus Baker’e Ziyaret - 1 - 20/11/2025 |
| ... |
| ‘Eli olmayanın dili çok olur.’ - 09/04/2019 |
| Dili çok olan insanlar, genelde, ahkam kestikleri şeyden de yoksundur. Ama yoksun oldukları şeye en çok kendisi sahipmiş gibi göstermeyi iyi bilirler. Bu bir çeşit psikolojik tepkidir. |
| Doğu Toplumlarının Kaderi - 15/03/2019 |
| Doğu insanın ihtiyaç duymadığı en büyük şey düşünmektir; en çok ihtiyaç duyduğu şeyse inanmaktır. Düşünmeye ihtiyaç duymadığı için, düşün yetisi gelişmemiştir. Düşün yetisi gelişmediği için de kendi başına kararlar alamaz. Ya ağası, ya şeyhi.... |
| Muhafazakar Sanat Olmaz! - 04/10/2018 |
| .... |
Devamı |