• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/tabusalcom?ref=hl
  • https://twitter.com/tabusal
Levent Ertürk
Sodom ve Gomore Şehirlerinin Öyküsü
01/02/2018

Ne zaman kutsal kitaplardaki öyküleri okumaya başlasam onlardaki “tuhaflıklar” karşısında şaşırmaktan kendimi alamadığımı itiraf etmeliyim.

Sodom ve Gomore şehirlerinin yok ediliş öyküsü az çok bilinir. Tanrı, iyice azan ve kadınları bırakıp erkek erkeğe ilişkiye giren kent halkını cezalandırmak için, Lut’a meleklerini gönderir ve ailesini şehirden çıkardıktan sonra kente ateş yağdırır. Öyküye geri döneceğim ama önce Tanrı’nın çok sorumsuzca ve sürekli olarak deneme-yanılma yöntemi ile çalıştığını belirtmek istiyorum. Yani, sonsuz gücü ve bilgisi olduğu varsayılan bir ilahın bu şekilde davranması inanılacak gibi değil. Sodom halkına gelmeden çok önce, zaten Tanrı’nın kendi iradesi ve kendi yaptıkları ile ilgili ciddi bir sorunu olduğu meydanda. Tâ yaratılış öyküsünün en başından günümüze kadar hep aynı şey olmakta. Tanrı önce bir şeyleri başlatıyor, sonra işler yolunda gitmeyince kafası bozulup herkesi toptan cezalandırma yoluna gidiyor. En başa döneyim. Başlangıçta Tanrı bir kadın ve bir erkeği kendi cennetinde ağırlıyor. Sonra, Adem babamız Havva anamızın dırdırına dayanamayıp bir adet elma yediği için onları azarlamaya başlıyor. Nerden baksanız, altı ucu bir elma veya armut veya başka bir meyve. Sanki cennette meyve kıtlığı varmış gibi tuhaf bir tutum içine giriyor, ardından her ikisini de cennetten sürüp şu an üzerinde yaşadığımız dünyaya gönderiyor.

atesler

Ama bitmedi. Adem ve Havva’dan üreyen insanlar bir süre sonra yeniden azıyorlar ve birbirlerini öldürmeye başlıyorlar. Bunun üzerine Tanrı, bunların yola gelmiyeceğini anlayıp alayını suda boğmaya karar veriyor. Sadece Nuh ve ailesini seçiyor, Nuh’a bir gemi yapmasını emrediyor, gemi yapıldıktan sonra yerden sular fışkırtıp gökten tufan yağdırarak herkesi helak ediyor. Tabi, bu arada her hayvandan birer çift gemiye giriyorlar. Her türden sadece bir çift alsa bile, milyonlarca türün tahta bir gemiye nasıl sığabildiği, ayrıca tufandan sonra onca suyun nereye gittiği konularına değinmiyorum bile. Neticede Tanrı bu şekilde karar veriyor. Sonra insanlar yeniden üremeye başlıyorlar. Fakat zaman içinde tekrar yoldan çıkıp çeşit çeşit kötülükler işliyorlar. Burda bir çelişki var. Bir yandan Tanrı, insanı “en mükemmel şekilde yarattığını” söylüyor ama ne hikmetse en mükemmel şekilde yaratılan bu insan türü her seferinde Tanrı’ya isyan ediyor ve rezilce işler yapıyor.

Arada Musa’nın da öyküsü var.  Yine aynı şey. Yine insanlar yoldan çıkıyor ve Tanrı son çözüm olarak Firavun’u ve ordusunu denizde boğuyor. Ama buna rağmen Musa ve yanındakiler kurtulur kurtulmaz altın bir öküz heykeline tapınmaya başlıyorlar !

Burda bir yanlışlık var. Benim itirazım şöyle. Tanrı, ellerini başının arasına alıp “ben nerde yanlışlık yapıyorum” diye hiç düşünmüyor. Bildiği tek şey tehdit etmek, sonra kafasına göre birilerini seçmek ve geride kalanları cezalandırmak. Ama her seferinde seçiminde yanılıyor. Üstelik çalışma bölgesi, yani insanları cezalandırma bölgesi hep Ortadoğu’nun dar bir alanı ile sınırlı. Hiç, yahu biraz da şu Hindistan, Çin civarı ile ilgileneyim, belki orda daha iyi insanlar vardır diye düşünmüyor. Keza, Avusturalya kıtası, koskoca Afrika, Avrasya ve Amerika kıtaları umurunda bile değil. Varsa yoksa, hep aynı aileden gelen bir avuç insanın bugünkü Suriye, Mısır, Ürdün, İsrail ve çevresindeki maceraları.

Bu konuda stand-up komedyen George Carlin’e katıldığımı belirtmeliyim. Tanrı, işlerini baştan savma yapan bir laboratuvar asistanı gibi. Yapıyor, kızıyor, fırça çekiyor sonra cezalandırıyor. Aradan bir süre geçince yine yapıyor, kızıyor, fırça çekiyor ve bir daha cezalandırıyor. Bu şekilde çalışan bir Tanrı, günümüzde hiçbir büyük şirkette kendine iş bulamazdı. Üretimleri, tasarımları hep hatalı. Mesela bir şirketin Ar-Ge müdürü olsa ve tasarımların çoğu testlerden geçmese veya imalat direktörü olsa ve ürünlerin en az dörtte üçü hatalı çıksa derhal işten kovulurdu. Eğer şirketin CEO’su olsaydı, yönetim kurulu kendisine kibarca, hizmetleri için bir plaket verir ve sonra kapıyı gösterirdi. Ama sanırım Tanrı bir cins “Patron şirketi” mantığı ile çalışmakta. Nasılsa şirketin sahibi kendisi olduğu için, çalışan elemanlarına, çok lak lak etmeyin, kafam kızarsa kapıya kilidi vururum, alayınız aç kalırsınız, demekte.Circa 1510, The escape of Lot and his family from Sodom. Original Publication: From a painting by Raphael (1483 - 1520) (Photo by Hulton Archive/Getty Images)

Neyse, şu Sodom ve Gomorre öyküsüne geleyim. Öyküye göre Lut peygamber, yine aileden peygamber olan İbrahim’den ayrıldıktan sonra Ürdün vadisindeki Sodom ve Gomore (Gomorrah) şehirlerinin bulunduğu bölgeye yerleşir. İbrahim, Lut’un amcasıdır. İkisi birlikte Mısır’dan döndükten sonra hayvanlarını otlatacak ve sulayacak fazla alan bulamazlar. Çobanları birbirleriyle kavga ederler. Bunun üzerine durumun daha fazla gerginleşmemesi için İbrahim artık ayrılmaları gerektiğini söyler. Alıntılıyorum:

(İbrahim, Lut’a der ki:) Biz akrabayız. Seninle aramızda çobanlarımız yüzünden kavga çıkmasın. Bütün topraklar önünde. Gel, ayrılalım. Sen sola gidersen ben sağa gideceğim. Sen sağa gidersen ben sola gideceğim.” (Kitab-ı Mukaddes. Tekvin, 13/7-8. )

Böylece Lut günahkar Sodom kentine yakın bir alana yerleşir. Aslında öykü çok uzun, ben kısa kısa geçiyorum. Öykünün tam hâlini merak edenler İncil ve Tevrat’ın birleşimi olan Kitab-ı Mukaddes’in Genesis ve Tekvin bölümlerine bakabilir. Bu zamanlarda Sodom’un erkekleri öylesine yoldan çıkmıştır ki, gözleri kadınları görmemekte, hep birbirleri ile cinsel ilişkiye girmektedirler. Durumu daha net ifade etmek isterim. Yani, onlara Anne Hathaway, Charlize Threon, Angelina Julie vs hangi kadını gönderseniz fark etmez ama eğer Brad Pitt’i yollarsanız ayak üstü anında hallederlerdi. Bu durumu gören Tanrı iki adet meleği önce Lut’un amcası İbrahim’e gönderir. Melekler, Tanrı’nın Sodom kentini helak edeceğini resmen bildirirler. İbrahim bunun üzerine Tanrı ile ufak bir pazarlık yapar. Eğer bu şehirde 50 tane iyi insan kaldıysa şehri yok etmemesini rica eder. Ama Tanrı işi inada bindirir. Sonunda, eğer şehirde sadece 10 tane iyi insan varsa onları yok etmeyeceğim diyerek kestirip atar. Ardından iki meleği Sodom kentine gönderip, kent halkının ne durumda olduğunu görmeleri için bir olay yeri tesbiti yapmalarını ister.

ca. 1850 --- An illustration from a mid-19th century copy of Grand Catechisme des Familles (Christian Doctrine for Families). --- Image by © Stefano Bianchetti/Corbis

ca. 1850 — An illustration from a mid-19th century copy of Grand Catechisme des Familles (Christian Doctrine for Families). — Image by © Stefano Bianchetti/Corbis

Fakat Tanrı bu iki meleği gayet güzel ve iştah açıcı iki genç oğlan görünümünde kente göndermiştir. Şimdi, bu durumda bile Tanrı’nın ne kadar fesat olduğu ortaya çıkmakta. Şehirdeki erkeklerin zaten gözü dönmüş, 7/24 ereksiyon durumunda dolaşıyorlar ve becerecek birini arıyorlar. Hâl böyleyken melekleri genç ve güzel gençler olarak göndermenin gereği ne? Neyse… Melekler Lut’un yanına varıp kendilerini tanıtırlar. Lut onları görür görmez yere kapanıp seslenir: “Efendilerim, kulunuzun evine buyurun. Ayaklarınızı yıkayın ve geceyi bizde geçirin,” der. (Tekvin, 18/1-3)Sonra melekleri alır ve kentteki erkeklerin onları görmemesi için dolambaçlı yollardan geçirerek kendi evine götürür. Lut’u karısı ise, eve yabancıların getirilmesinden hoşnut olmamıştır. Lut’a “Eğer bu gelen misafirleri Sodomlular duyarsa seni acımasız bir şekilde öldürürler.” der. Kadın kısmı işte, illa bir arıza çıkaracak. Neyse, misafirler ve Lut ailesi yemeğe oturular. Meleklere neden yemek çıkarıldığını bilmiyorum, kitabı yazana sorun! Fakat evde fazla tuz kalmamıştır. Lut’un karısı komşuya gider ve biraz tuz ister. Demek ki o dönemde de komşuluk ilişkileri fena değilmiş. “Bizde yeterince tuz vardı; fakat misafirimiz geldiği için biraz daha gerekli.”  (Tekvin, 19/4-5) diyerek biraz tuz alır. Anlaşılan komşu kadın, Lut’un evine misafirler geldiği haberini hemen Sodom halkına yetiştirir. Eee, ağızlarında bakla ıslanmaz. Bir rivayete göre bu komşu kadının adı Vahile’dir. Lut, şehre geldiği ilk zamanlarda bu kadınla evlenmiştir. Vahile isimli bu kadın hemen kent meydanına inerek ““Lut’un evine bugüne kadar emsali görülmemiş kadar yakışıklı gençler geldi” diyerek haberi yaymıştır. (Razi, Mefatihu’l-Gayb, XVIII, 13-14; İbn Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, I, 182; Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, s. 413.)

Haber alınınca, genç, yaşlı ne kadar erkek varsa, şehre gelenleri becermek için Lut’un evinin kapısına dayanır. Gerisini Kitab-ı Mukaddes’ten takip edelim.

“Lut onlara yemek hazırladı, mayasız ekmek pişirdi, yediler.” Demek ki melekler yemek yiyebiliyormuş.

Onlar yatmadan kentin erkekleri evi sardı. Lut’a seslenerek “bu gece sana gelen adamlar nerde diye sordular. “Getir onları da yatalım.” Lut dışarı çıktı, arkasından kapıyı kapadı. “Kardeşler, lütfen bu kötülüğü yapmayın” dedi. “Erkek yüzü görmemiş iki kızım var. Size onları getireyim, ne isterseniz yapın. Yeter ki bu adamlara dokunmayın. Çünkü onlar konuğumdur. Çatımın altına geldiler.

Misafirperverliğe itirazım yok da bir babanın kendi kızlarını millete sunması pek anlaşılır gibi değil. Devam edeyim.

Adamlar, “çekil önümüzden!” diye karşılık verdiler. “Adam buraya dışardan geldi, şimdi yargıçlık taslıyor! Sana daha beterini yaparız!”

Eyvah, eyvah. Lut’un kase de tehlikeye girdi.

Lut’u ite kaka kapıyı kırmaya davrandılar. 

Uzatmıyorum, Kitab-ı Mukaddes’teki öykü uzun. Ana hatları ile geçiyorum. Evdeki melekler uzanıp Lut’u içeri çekerler ve kapıya dayananları kör ederler. Evi basanlar arasında Lut’un kızları ile evlenecek olan damat adayları da vardır. Artık, Lut’un aikesini korumak için mi geldiler, yoksa şu güzel delikanlıların tadına bakmak için mi geldiler bilemiyorum. Lut, damat adaylarına seslenip kendisiyle gelmelerini ister ama damat adayları onun şaka yaptığını zannederler. Sonra Lut ve ailesi kentten çıkarlar. Tam çıkarlarken karısı dönüp arkasına baktığı için bir anda donup kalır ve o da cezalandırılır. Böylece Lut ve iki kızı, kendilerini bir mağaraya atıp canlarını zor kurtarırlar. Dağda yerleşirler ve mağarada yaşamaya başlarlar. Lakin, Lut’un kızları insan soyunun üremesini istemektedir ve etrafta erkek olarak babalarından başka kimse kalmamıştır. Alıntılıyorum:

lot-and-his-daughters

Büyük kızı küçüğüne “babamız yaşlı,” dedi. “Dünya geleneklerine uygun biçimde burada bizimle yatabilecek bir erkek yok. Gel, babamıza şarap içirelim, soyumuzu yaşatmak için onunla yatalım.”
O gece babalarına şarap içirdiler. Büyük kız gidip babasıyla yattı. Ancak Lut yatıp kalktığının farkında değildi. Ertesi gün büyük kız küçüğüne “dün gece babamla yattım,” dedi. “Bu gece de ona şarap içirelim. Soyumuzu yaşatmak için sen de onunla yat.” O gece de babalarına şarap içirdiler ve küçük kız babasıyla yattı. Ama Lut yatıp kalktığının farkında değildi. Böylece Lut’un iki kızı da öz babalarından hamile kaldılar. Büyük kız bir erkek çocuk doğurdu, ona Moav adını verdi. Moav bugünkü Moavlıların atasıdır. Küçük kızın da bir oğlu oldu, adını Ben-Ammi koydu. O da bugünkü Ammonluların atasıdır.

Ne desem bilemiyorum. Anlaşılan kutsal kitapları poşet içinde satmak lazım. Tanrı, eşcinsel ilişkiye çok kızıyor ama kızları ile yatan bir adamın peygamber olmasında bir sakınca görmüyor. Lut’un durumu da tuhaf. Kızları ile yatan ve onları hamile bırakan bir adam bu durumun nasıl farkına varmaz? Kızların karnı şişmeye başlayınca, nerden çıktı bu çocuklar diye sormayı akıl edemedi mi?

Bu olay Kur’anda da aşağı yukarı benzer şekilde anlatılır. Hicr suresi ve aynı konuyu işleyen surelerde  Lut’un kızlarını erkeklere sunması şu şekilde işlenir.

“Bunlar benim konuklarımdır, beni onlar karşısında rezil etmeyiniz. Allah’tan korkunuz ve beni utandırmayınız. Hemşerileri ona İnsanlar ile ilişki kurmayı biz sana yasaklamamış mıydık? dediler. Lut ise onlara eğer bir şey yapacaksanız, işte size kızlarım dedi. Hemşerileri,‘Biliyorsun ki, bizim kızlarınla bir işimiz, onlara yönelik bir amacımız yok. Sen bizim ne istediğimizi iyi bilirsin’ dediler.” ( Hicr, 15/ 68-71;  Hud 11/78.)

Bazı tefsirciler ise, aslında Lut kendi öz kızlarını sunmadı, şehirdeki diğer kadınları da kızları gibi görüyordu, eve dayayan erkeklere, gidip kadınlarla yatmalarını ve normal ilişkiye yönelmelerini teklif etti, diyerek farklı yorum da getirmişlerdir. (Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, V, 166; Sabuni, Safvetü’t- Tefasir, III, 106; Esed, Kur’an Mesajı, s. 441; İbn Kesir, Tefsiru’l Kur’ani’l Azim, VIII, 3970; Razi, Mefatihu’l-Gayb, XIII, 81.)

***

Elbette, her insan istediği şeye inanmakta serbest. Ama bana, gücü sonsuz olan ve kendisine Rab, Yehova, Allah gibi isimler verilen bir kudretin bunca tuhaflık sergilemesi hiç anlaşılmaz görünmekte.

Saygılar

Kaynaklar:
——————————————-
1) Kitab-ı Mukaddes, Tekvin bölümü
2) Kitabı-Mukaddes ve Kur’an-ı Kerim’de Lut ve Lut kıssası. Cemalettin Cuma Atay. Yardımcı doçent doktor Ahmet Aras. Konya Selçuk Üniversitesi, felsefe ve din bilimleri. 
3) İlhan Arsel, Şeriattan Kıssalar. 



1336 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Forrest Gump: Masumiyete Koşan Adam - 30/05/2018
........
Tanrı Bumba - 25/08/2017
Bir Orta Afrika halkı olan Boshongo kabilesinin yaratılış miti. Boshongolar, Tanrı’ya “Bumba” derler.
Burada ve Şimdi Olan... - 01/08/2017
...
Apaçi Yerlilerinin Yaratılış Miti - 22/04/2017
Başlangıçta hiçbir şey yoktu. Ne yeryüzü, ne gökyüzü, ne Güneş, ne Ay …sadece karanlık her yeri kaplamıştı.
Mavi Peri - 12/02/2017
Biliyor musunuz, çocukluğumda okuduğum bazı çocuk romanlarının ne kadar değerli olduklarını, ne büyük bir emek ve sanat gücü ile yazıldıklarını ancak seneler sonra fark edebildim.
Krishnamurti’yi Okumak - 02/12/2016
Öyle görünmekte ki, bizlerden ayrılan bu kartal kendi göklerinde uçarken, yerde, pislikler ve çürümüş yiyecekler arasında milyarlarca böcek bitmek bilmeyen iştahlarının peşinden koşacaklar.
Samuray Savaşçılarında Çay Kültürü - 14/10/2016
Geleneksel Japon savaşçıları olarak bilinen Samuraylar, başlangıçta toprak ve çiftlik sahiplerini yağmacılara karşı korumak için kurulan paralı asker birlikleriydi.
Bukowski’yi seviyorum. - 10/04/2016
Kimse kusura bakmasın, böyle bir adam küfürsüz anlatılamaz. Bu serseri orospu çocuğu işi biliyor.
Mavi Soluk Nokta hakkında... - 15/02/2016
1977 yılında ABD Güneş sistemini incelemesi için Voyager-1 aracını uzaya fırlattı. 1990 yılına gelindiğinde, bu araç daha önce hiçbir uzay aracının gidemediği bir uzaklığa varmıştı.
 Devamı