• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/tabusalcom?ref=hl
  • https://twitter.com/tabusal
Meryem Kadıoğlu
Mutsuzluğun Sırtı
25/04/2021

Uzunca bir aradan sonra yine sizlerleyim. Ne desem ki bilemedim. Zorlu bir süreç yaşıyorum kişisel olarak. Bu yazımda o adı malum rahatsızlıktan söz etmeyelim. Biraz değişik eskilere duyduğum özlemi paylaşayım istedim. Fazla gerçekçi olmak da pek beğenilmiyor. Lakin maksat paylaşmak olsun.

Bugün belediyemiz sağ olsun nerden aklına gelmişse bir güzellik yaparak mahalle mahalle gezen Karagözle Hacivat göndermişlerdi hizmet olarak. Tabi ben onlardan ziyade etraflarına toplanan insanları izledim duygulanarak. Çok tanıdık bir sahneydi çünkü. Hafıza böyle bir şey olsa gerek. Hiç ummadığın anda karşına dikiveriyor anılarını. 

   

Hele hele bu süreçlerde tam da iç muhasebe yapılacak iklimler malumunuz...

      

Neyse, bizim zamanımızda dediğim çocukken. Ayılar oynatılırdı. Aynı bugün ki gibi ahali etrafına toplanıp eğlenceli anlar geçirirdi. Ne kadar hasret kalmışız gülmeye. Çocuğundan yaşlısına hepsinde bir gülümseme. Ben bugün en çok da gülümseyen insanları unutmayacağım. Sanki hepimiz aynı şeyleri düşünüyor aynı yerlerde gezinip aynı şeyleri yapıyorduk.

 

Doksanların imkansız fakat gözleri pırıl, pırıl umut bakan insanlarını, sokakları misler gibi sabun kokan, ellerinde el işi dokuyan anaların baktığı paket taşlı sokaklarını, naylon pabuçlu babası zenginse takunyalı çocukların tıkırtılarını özlüyorum özellikle kızımın deyimiyle, “Beton kent” te. Sekiz yaşındaki kızım İstanbul’a bu ismi uygun gördü. 

    Bizim yuvarlanarak büyüdüğümüz papatya tarlaları artık sadece parası olanların yaşayabileceği onlarca katlı gökdelenler diyarı.

Gece gündüz oyundan eve sadece yatmaya giren bir çocukluktan, sokakta oynayan yavrulara hor bakıp azarlayan sanki hiç çocuk olmamış hiç oyun oynamamış gibi davranan beton demir yürekli insanlara…

 

Sahi ne çabuk unutuyoruz geçtiğimiz yolları.          

        

Oysa hayatımızın en esaslı tecrübelerini çocukken öğrenirdik biz. Hani başımıza bir şey gelince derdi ya annelerimiz babalarımız, ‘Bir musibet bin nasihatten evladır’ aynen de öyleydi. Şimdi bırakmıyoruz ki yavrular öğrensin. Çocuk değil de sanki evde sera domatesi yetiştiriyoruz. Toprağın kokusunu bilmeyen görünce yiyecek sanan yavruları görüyorum bazen.

 

Hey gidi! Çamurla oynayan ağaçlarda sallanan çiçek toplayan bir kuşaktan, bilgisayar tablet telefon oyunlarıyla oturduğu yere çivilenmiş algıları uyuşmuş bir kuşağa.

 

-Neymiş teknoloji.

-Yerim sizin teknolojinizi.

      

Vol-i(Wall-e) diye bir animasyon vardı. Kızımla severek izlediğimiz. Dünya ona doğru evirilip gidiyor sanki. Çok söylendi biliyorum. Epeyce var kıyamet tabloları, felaket senaryoları ve hiç bitmeyen gizli düşmanlarımız. Yani çok da şizofrene bağlanmaya gerek yok aslında abiciğim biziz o meçhul düşman.

   -Kendimiz.  

     

Bakalım şöyle bir etrafımıza. Yaşam standartlarımıza. Özellikle şöyle çöplere bakalım. Dizilerdeki kaçıklar gibi değil tabi ki de, gözlem olarak. Yani dizilerdeki senaryo yaşamlardan kırpıp, kırpıp yaşam formu çıkartmak da başka bir açıdan yine aynı kapıya açılan derdimiz. Yepyeni eşyalar lüks yemek firmalarından gelen sipariş ambalajları. 

Ya market alışverişleri? Nerdee? Para yetmiyor onu bırakalım almayalım yoksa ay sonu nasıl gelecek” diyenler. Çıkar kartı “cırtt” bitti gitti. 

Peki neden mutsuzluğun sırtındayız hala? 

 

Neden her istenilen ‘şakkk’ diye alınabiliyor da, hala bir türlü tatmin olamıyor benlikler?

 

Çünkü kendimize hayalini kuracak hiçbir şey bırakmadık.

 

İmkân en büyük imkânsızlıktır. Zira amaçsızlığı umutsuzluğu boşluğu doğuruyor. Tüm bu yaşamlarda dizilerin etkileri de büyüktür. Eskiden ilk çıkan tuhaf yarışmalardan biriydi. BBG yani biri bizi gözetliyor. Şimdi de sanki, BBE yani biri bizi eğitiyor. Sanki devasa bir değirmene hizmet eden çarkı döndüren sessiz yığınlarız. Ama kimin çarkı olduğu belli olmayan bir hayatta yaşıyoruz. Ağzımıza bir parmak bal çalıp bütün emeklerimizin üstüne yatıyorlar. Ağıza çalınan bal da sözde teknoloji gelişim bilmem ne?

 

Sonuç ne, ‘Tepeden tırnağa teknolojiye battık!’

Ne vardı? Filtreli resim çekemeseydik kazayaklarımızla mutlu mesut yaşayıverseydik. Çok mu gerekliydi silikon estetik beslenmemize dikkat etseydik daha sağlıklı yaşayıp spor yapsaydık. İstediklerimizi elde edebilmek için daha çok çalışsaydık.

Dikkat edelim çalınan ne paramız ne zamanımız ne de başka bir somut gerekçe.

 

Çalınan tek şeyimiz umutlarımız. Lütfen umutlarımıza sahip çıkalım. Zira umutsuzluğun benliklerimizde açtığı gedik kapanmaz bir boşluktur.

 

 

Şimdilik benden bu kadar selamlar…

 



595 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Koşulsuz Sevgi - 28/04/2022
Bu günkü algoritmamız, koşulsuz sevginin ‘kendimce’ ne olduğunu irdelemek olacak. Kendimce deme sebebim, herkesin hayat ölçüsü farklıdır. Aynısının kopyala yapıştır yapılmaması adına küçük bir hatırlama ve hatırlatma babında ifade ettim.
Hayat Sırları - 26/02/2022
Zira sürekli işleyişi devam eden bir sistem, kendini her aşamada yenileyerek hem büyür hem küçülür. Sonuçta kendini geliştirerek devam ettirebilme özelliğine sahiptir. Olayı çok da komplike irdelemeye lüzum yok aslında.
Sahne sizin! - 05/11/2021
Işıltılı dünyanın cafcaflı detaylarıyla kuşanmış, kendine insan diyen ırka sesleniyorum, sahne sizin!
Öldürülecek Kadın! - 09/09/2021
Kadına biçilen değer suskunluğuyla ölçülüyor. Konuşan, hakkını aramak için savunan kadınsa öldürülecek kadın ilan ediliyor.
Kendime Öğütler... - 25/05/2021
Emek ve alın teriyle gelen hiçbir şey kolayca gitmez elinden. Paran kadar var olmak ya da emekle kan ter içinden defalarca yeniden doğmak. Hepsi senin elindedir.
İslam Dini ve Bilim - 07/05/2021
Bilim ile din arasındaki bağ nedir?
Benim Gibi - 02/05/2021
Şiir
Yinelenme - 05/12/2020
"Aynı şeyi tekrar tekrar yapmak ve farklı sonuçlar beklemek deliliktir."
Bilmem! - 29/11/2020
Zihnimizin ördüğü kalın ve yalıtımlı duvarlardan, ancak özgürleşen benlikler kanatlanarak çıkıyordu.
 Devamı