Zeki Coşkunsu
Benlik ve Özgür Akıl Üzerine IV
19/11/2020 BÜTÜNCÜL ORGANİK
& EKOLOJİK PARADİGMA(DÜNYA
GÖRÜŞÜ-DEĞERLER DİZİSİ) VE/VEYA SİSTEMLER GÖRÜŞÜ AÇISINDAN DÜŞÜNCE
DÜNYASI[-BENLİK OPERATÖRÜ(SÜRÜCÜSÜ)] İLE AKIL
OPERATÖRÜ[-AKILLILIK(ÖZ-GÜR AKIL) RÖLASYONU] ÜZERİNE KISA BİR HASBİHÂL (IV)
“Yahudilerin Allah’ı, Yahudi
olmayan bütün milletlere düşman! Hıristiyanların Allah’ı İslam-Müslüman
düşmanı! Müslümanların Allah’ı ise, Yahudi ve Hıristiyan düşmanı…! Diğer dinler
de öyle… Bu nasıl bir Allah…!? Nasıl bir din öğretisi…!? Allah için savaşmayın;
Allah için barışın, sevişin!”(25)
Hasan Mezarcı’nın bu güzel
saptama ve/veya çıkarsamasına hak vermemek elde değil! Zira her millet, devlet
erki aracılığıyla kendi “din”ini
zaman içinde “ideolojik” formata
dönüştürüp, “resmî”-leştirmiş ve “Allah adına(!)” bir “Tanrı tasavvuru(anlayışı)” oluşturarak, her din diğerini “ötekileş-tirmiştir!” Dolayısıyla bu türden anlayışlar, asla “otantik Allah’ı” temsil edemezler! Bu
türden oluş-turulmuş Allah anlayışları “benlik
operatörünün oluşturmuş olduğu Allah”tır; “Hakikatin otantik Allah’ı” değildir! Benliğin yolunda gidenler,
asla “Hakikatin(otantik olan Allah’ın) Yolu”ndan
gi-denlerden değildi! Benlik “Hakikatin(otantik olan Allah’ın) Yolu”ndan gittiğini zannettirerek,
peşin-den gelen bireyleri yanılsatır ve aldatır[elçilerden önce de “hakikati
örten(kafir)”ler Allah’ı bilip, O’nu yaratıcı olarak benimsiyorlardı!
Gelgelelim, Allah merkezde değil; ekonomik öğeler ve benlikle-rinin oyunu
gereği, O’nu hayatın kenarına itmişlerdi! Ha, elçiler Allah’ı “hayatın
merkezi”ne tekrar aldılar almasına da, sonradan yine, kenara itildi/kaydırıldı
ve “din”, “ideolojik” formata dönüştürüp, “resmî”leştirilmiştir]. “Hakikatin(otantik Allah’ının) Yolu” kuşkusuz, “bilinçli
farkındalık”la bir-likte bu hâl, “stabilite(süreklilik-kararlılık)”, ısrarcı ve
düşünebilen öz-gür bir akıl gerektirir; dolayı-sıyla da bu yol, “otantik sevgi, otantik rahmet, otantik akıl
ve otantik İslâm” bileşenlerinin Allah’ıdır!
Lütfen, herkes kendi Tanrı ve/veya Allah tasavvurunu(anlayışını) “DOĞA’NIN
KARDİNAL AYETLERİ”yle test edip-çek etsin ve yeniden gözden geçirsin!
Bir Twitter paylaşımında; “Tanrı
bizden yana ise, kim bize karşı çıkabilir?” (Romalılar-8: 31) “Eğer Allah size yardım ederse artık size üstün
gelecek hiç kimse çıkmaz. Şayet o sizi yardımsız ve yüzüstü bırakırsa, artık
size kim yardım edebilir ki?” (Ali
İmran-160) “Peki,
ama Tanrı kim-den yana???”(26) ve/veya 1998 yılında vizyona giren ikinci dünya
savaşı konulu “Er Ryan’ı Kurtarmak” isimli filmde geçen bir diyalogda; “Tanrı bizim yanımızdaysa, onların yanındaki
kim?”(27) vb. türden sorulara rastlamak şu
sıralar çok revaçta… Gerek, “holistik paradigma” ve gerekse, makalemizin bağlamı çerçevesinde bu vb. sorulara, şu
şekilde yaklaşım sergilemek/sunmak mümkündür:
1) “Kültürel
olarak oluşturulmuş Tanrı (-anlayışı)”
kimden yana olabilir ki!!!??? Biz bırakalım onu da asıl “Gerçek-Gerçek[Absülü(Mutlak)
Hakikat]in Tanrısı”ndan ortaya
çıkan şu “3 bağı (yeteneği/programı)” dikkate kaldıralım:
“Otantik Sevgi, Otantik Rahmet ve Otantik Akıl”. Bu üçlü sayesinde önce
gayb(örtük) düzeni -işleyiş tamamıyla kuantum mekaniksekdir-
çalışır ki orası tamamen “probablistik(olasılıksal)tir. 2) Olasılıklar çökerse yani, tek bir
değere indirgenirse “eksplisit[(-aşikâr/açık) şehadet âlemi] düzen”i oluşur. Bu şehadet düzeni şu
anki evren(imiz) olup, o da “madde-uzay-bilinç” üçlemesi olarak
ayrılmış durumdadır. Dolayısıyla da bizler tüm bunlara göre çevremizi
tanımlamaktayız. Madde “boşluk(vacancy-vacuum)” içindedir ve “bilinç(conscience)” de bunu gören “meta bir yetenek”tir. 3) Bu ise, “örtük düzen(impicit order:
gayb âlemin)”den yaratılmış “ilk
sanal düzen”dir ve “fiziksel bir
gerçeklik”tir. Fiziksel gerçekliğimiz de, “Newton’un mekanik hareket denklemleri” ve “Einstein’ın rölativite(görelilik)
teorisi” ile çalışır. Gelgelelim;
ama tüm bunlar bizi de hayata “mekanik
bakma”ya alıştırmıştır. Oysa arkadaki “örtük
düzenin farkındalığı”nı ise adeta hafızaları-mızdan sildirmiş durumdadır.
Uzun zamandır artık her şey “dış ölçüm(eksternal meditasyon)”le yapı-lır
olmuştur! 4) Peki, “içsel ölçme(enternal
meditasyon)”ye ne oldu veya “içgörü(insight-perspicacité)” ya da “kalp(-gönül) gözü”ne…? Zira bu tür bir ölçme, sanal dünyanın “efemerik(gelip-geçici)” olduğunu söyler; bir anlamda “ölümlü-fani” veya “süreye
bağımlı”…! Şu an ki “kuantum fizik
kanunları”na göre, “madde-zaman”
yoktur ve hiçbiri sürekli değildir! Yani “an”lardan
oluştuğunu söyler. 5) Oysa “rölativite teorisi”nde her şey, “mekânsal, zamansal ve sürekli”dir. Bir anlamda taban “tabana zıt iki fiziksel gerçeklik…!”
Hangisi gerçek? Şuan ilim dünyası ikisini birleştirmeye çalışı-yor -ki A. Einstein, buna tüm hayatını verdi, ama
birleştiremedi!- ve “süpersicimciler”in
uğraş alanla-rı bugün bu! Sanırım, bu da nafile olacak, sonuçsuz kalacak…! 6) Evet, ikiside gerçeklik…! Bu ikisi
kendi içinde birleşmeyecek; olasıdır ki bir “üst düzen(ordre
supérieur-meta order)”den geliyor. Burası “TEMEL(GROUND)”….!
Gelgelelim, burası bir “alan” değil;
“tanımlanmaz-bilinemez,
soyutlanamaz-somutlanamaz ve yaratılmamış…!” Buna karşın örtük düzenin
buradan soyutlandığı ve oradan da açık düzenin ortaya çıktığı (ön-)görülüyor. 7) Örtük düzen “probabiliteler(olasılıklar)
dünyası” ve her birimiz orada
olasılıklar olarak varız! Örtük düzende tuhaf bir şekilde “zaman ve mekân olmadığı” için “canlı-cansız
tüm maddeler”, “uzay(inceltilmiş madde)” ve “bilinç”, “biz”i ve “tüm varlığı
oluşturan bütün davranış alternatif-leri”ne aynı anda mevcut…! Muhayyilesi,
düşünülmesi oldukça zor…! 8) Sadece akılla bunu görebiliyoruz. Bir
nevi prensiplerle el yordamıyla ilerliyoruz. Klasik(açık/ şehadet) düzende, “benlik(ego: düşünce dünyası)” dediğimiz bir
cins “sürücü(operatör)” ile çalışıyo-ruz. Kısacası, herkesteki ben de kendi “davranış dünyası”nı yaratıyor.
Hammaddesi ise, “düşünceler (thoughts)” dir. 9) “Düşünce
kategorileri”ne geliince; (a) “bilgi”
(b) “duyular” (c) “duygular” (e) “kas ve sinirsel faaliyetler”dir. “Benlik geçmişte hafızada kayıtlı bu düşünce kategorilerinin anlık
yansı-masını ‘davranış’ olarak yansıtır ki bu anları benlik, kare kare
algılayamaz ve sürekli olarak gö-rür; sadece, ‘akıl’la içten hisseder!” 10) Peki, “düşünceler nasıl kayıtlanır?” Kuşkusuz, ilkin doğum öncesinde
başlayarak, doğum sonrasında da bebeklikten itibaren, önce “ebeveynlerimiz” sonra da, “çevre” bize kendi kodlarını yükler[“memetik(kültürgen) kodlar”la kodlanırız]; bu da bizleri istemeden
de olsa “ŞARTLAN-DIRIR” veya “ALIŞKANLIK” kazandırır. Bunlar bizim
bir nevi “LIKE(BEĞENİ)”larımız…! Zira “kuantum
dünya bizde olmayan davranışı açığa çıkarmaz!” 11) “Ne
kadar çok beğeni varsa örtük düzen onu istatistiksel olarak açığa çıkarır!
Bizim şimdilerimiz geçmişin ‘like’larının istatistiksel ortaya çıkışıdır.
Böylece geleceğimiz an an inşa edilir. Diğer bireyler de aynısını yaparak
toplumu oluşturur!” 12) “Toplumların
örtük düzen karşılığı yoktur; bireyler vardır!” Her bir birey diğerinin
çevresidir. “Değişim-gelişim bireydedir!”
Aklı varsa yani, aklı var ve özgürse(“aklın
seperasyonu”); benlikten “sepere
olmuş(ayrışmış-müstakilleşmiş)” “aktif”
ve benlik üzerine “dominansa(baskınsa)” kendini değiştirir. Buna
karşın, akıl kendini benlik içinde kaybetmişse, “otomatik pilot”tadır(otomatik
pilota geçmiş demektir)! Böylesi bir durumda ise akıl, “benliğin oyuncağı(maryoneti)/kölesi” olur!
Son tahlilde, herkes birey olarak “kendi
direksiyonu”nu eline alsın ve benliğinin “like(beğeni)” denen
alışkanlığını görsün, derim! 13) İşte ancak bu sayede “değişim-gelişim” olabilir; değilse,
değişim benliğin hazlarının değişi-minden ibaret olacaktır ki o da hem, kendine
hem de, kendi çevresine ciddi zararlar verecektir! Sözün özü, “TOPLUMLARIN DÜŞTÜĞÜ DURUM, KENDİ ESERLERİDİR(KENDİ ELLERİNİN ÜRÜNÜDÜR); BUNLAR DA, ASLA VE ASLA TANRI’YA FATURA
EDİLMESİN!”
Bu doğrultuda;
1- Eğer “akıllı algı(-akıl operatörü)”(****), “düşünce
dünyasını(-benlik operatörünü)”
hâkimiyeti altına alacak olursa, birey Kur’ânî ifadeyle “mü’min(güven veren/güven
verici)” olur.
2- Yok, eğer “düşünce dünyası(-benlik operatörü)”, “akılı algıyı(-akıl operatörünü)” örtüp-kapatırsa(kalp mühürlenmesi), birey yine Kur’ânî ifadeyle “kâfir(hakikati örten/hakikati örtücü)” olur.
3- Son olarak, eğer “düşünce
dünyası(-benlik operatörü)”, “akıllı algıyı(-akıl operatörünü)” kendi çıkarlarına uygun(pragmatik olarak) olaraktan kullanırsa, birey Kur’ânî ifadeyle “münafık(ikiyüzlü)” olur. (****)[“Akıllı algı(-akıl operatörü)”: Burada “çok
yüksek düzen benzeri(very high order
similar)” bir “akıllı algı(intelligent perception)”dan söz
ediyoruz ki bunun da “yeni, özgün ve
koşulsuz bir aklın tepkisi-yanıtı(the
fresh, original and unconditioned response of intelligence)” olduğundan
kuşku yoktur!]
“Benlik dünyası”; insanlığın
bu dünya için oluşturmuş olduğu “yalancı
bir vakum”dur! Bir Budist lama, meditasyon ustası, bilgin ve öğretmen olan Kalu Rinpoche’nin de (1905-1989) dedi-ği gibi bizler; “bir yanılsama(-illüzyon) ve görünüşte
yaşıyoruz. Bir gerçeklik var. Biz o realiteyiz. Bunu anladığınızda, bir ‘hiç’
olduğunuzu Ve hiçbir şey olmadığınızı
‘Her şey’ olduğunuzu gö-rürsünüz. Hepsi bu!”(28) Gerçekten de “dış
dünya sadece bir yansıma”dan ibarettir!
Bu bağlamda, “eğer dış dünyada bir şeyler iyi gitmiyorsa,
bu sana ‘içeride’ değişmen gerektiğini anlatan bir mesaj”dır da…! “Ve geçmiş senin acın, kanayan yaran,
unutulmayan korkuların olmamalı…!” Zira,
“olması gerekliydi ve bunun için oldu!”
Son tahlilde “hayat, Seni yarı yolda
bırakmaz; o yol orada bitmiştir! Yeni yola bak! Tek yapman gereken, içindeki o
büyük güce kapıyı açmak; kilit de sende, anahtar da…!”(29) Hatta dahası, İskoçyalı bir halk sağlığı
uzmanı ve “Zührevi Hastalıkların
Teşhisi ve Tedavisi” adlı yetkili çalışmanın yazarı olan David James Lees’in de (1881–1934),
dikkat çektiği gibi; “kendi kendinle
içinden konuştuğun cümlelere de dikkat et! Bu, evrenle bir sohbettir.”(30)
Şimdi de gelelim yukarıda andığımız “benlik dünyası”nın yani “insanlığın
bu dünya için oluşturmuş olduğu ‘yalancı bir vakum’un iâdesine(-geri-dönüşüne)…!” Bu ise iki farklı
yolla gerçekleşir:
1- “Ölüm” yoluyla; “atomik dönüşüm” denilebilecek yapıyla(“atomik vakum”a geçiş).
2- “Öz-farkındalık” yoluyla(“hakikat vakumu”na geçiş).(*****) (*****) [İlk şıkta ifadesini bulan, yani salt birinci
vakum olan “atomik vakum”a geçişte kalanlar, kendilerine yazık ederler! Buna
karşın ikinci şıkta ifadesini bulan, yani “öz-farkındalık” yoluyla “hakikat
vakumu”na geçiş yapanlar ise, kurtuluşa ererler.]
Sözün burasında şöyle bir soru ve/veya “metafor/modelleme” gündeme getirilebilir:
Soru: “Nefis(-benlik operatörü)”
ile fizik’te bilinen “sürtünme katsayısı”
arasında bir “ilişki (rölasyon)” ya da, “benzerlik(similarité)”
ve/veya “analoji(benzeşim)” kurulabilir mi?
Yanıt: Bilindiği gibi Fizik’te
“sürtünme” denildiğinde; bir cismin
bir yüzey üzerinde belirli bir yönde bir kuvvet uygulamak istendiğinde, yüzey
üzerindeki pürüzlülüğün(ki o, bir
kat-sayıya tabidir) onun gitmek istediği yöne(ters yönlü kuvvet etkisi) gitmesini engelleyeceği gerçeğiyle karşı
karşıya kalınır. Dolayısıyla, o cismin harekete geçebilmesi(başlayabilmesi) için yüzeydeki oluşan sürtünme kuvvetinden daha
büyük bir kuvvetin uygulanması gerekecektir. Sürtünme(yüzey pürüzlülüğü) kat-sayısı büyük olanın engelleme kuvveti daha
büyüktür; yüzey pürüzlülüğü sıfır(0) olan da ise, engelleme sıfır(0)’dır.
Buradan hareketle, “nefsimiz(-benlik operatörümüz)” bizim
değişimimizde bir cins, “sürtünme
katsayısı” rolü oynar. Eğer katsayılarımız çok büyükse, değişim çok zor
olur; yok, eğer çok azsa, daha hızlı değişim ve gelişim gösteririz.
Katsayılarımızın “bilinçli akıl”la
pürüzlü-lüğünü giderebilmesi ancak “irade”
ile mümkündür. Dolayısıyla da, sürtünme katsayılarımızı oluştu-ran her ne
varsa, irade yoluyla bunlar tek tek elenmelidir. Sonuçta her birinden alınan
başarı, yavaş yavaş katsayıyı düşürür. [DEVAM EDECEK] Zeki COŞKUNSU |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Konfesyonlarım & Yüzleşmelerim! İtirafımdır. - 20/09/2022 |
KONFESYONLARIM & YÜZLEŞMELERİM! İTİRAFIMDIR; SALT HEP İKİ MEVSİM BİLİP-YAŞADIM! BEN SİZİN DOĞRU SANDIĞINIZ ÇİZGİDEN SAPTIM! AMA SİZSE TÜM YAŞAMINIZI BÜYÜK BİR YALAN(-YANILSAMAY)A VAKFETTİNİZ! |
METAFİZİĞİN NESNESİ TANRI İLE METAFİZİĞİN KENDİSİ OLAN FELSEFE ÖLDÜ MÜ? - 20/08/2022 |
METAFİZİĞİN NESNESİ TANRI İLE METAFİZİĞİN KENDİSİ OLAN FELSEFE ÖLDÜ MÜ? |
Duygu Okyanusu İçindeki Akıl Adası - 29/07/2022 |
Duygu Okyanusu İçindeki Akıl Adası |
YAŞAMSAL ÜÇ BÜYÜK KIRILMA* - 07/07/2022 |
YAŞAMSAL ÜÇ BÜYÜK KIRILMA YAŞAMSAL DENEYİM-ETKİNLİKLERİMDEN ÜÇ ÖRNEK KESİT |
Felsefe Din Çatışması -II- - 09/05/2022 |
USDIŞILIĞIN TARİHİ: ‘İRRASYONALİTE(MANTIKSIZLIK-SAÇMALIK)’ İLE ‘RASYONALİTE(MANTIK-AKLA UYGUNLUK)’ ARASINDAKİ ÇATIŞMA(:ETKİLEŞİM & EVRİM) |
Felsefe Din Çatışması -I- - 06/05/2022 |
‘METODİK KUŞKUCULUK(SCEPTICISME MÉTHODIQUE)’TAN HAREKETLE ‘KURAMSAL DÜŞÜNME(PENSÉE THÉORIQUE)’ ÖRNEĞİ VE ETKİNLİĞİNİN ‘İKİLİ(BINAIRE) DANS’I |
Kanasın Kanamasına da... - 16/04/2022 |
‘Kanım çekiliyor’! Bu öyle bir ‘çekiliş’ ki Ne bir denizin, Ne de bir okyanustaki herhangi bir ‘med-cezir’, Yani ‘gel-git’lerinkine benziyor! |
Pireye Kızıp Yorganı Yakalım mı? - 20/03/2022 |
MESELE ‘PİRE’ Mİ ‘YORGAN’ MI? YOKSA ASIL MESELE ‘YORGANIN SAHİBİ’; O YORGAN SAHİBİNİN ‘EMPÜRİTON’LU[KİRLETİCİ-SAFLIĞI BOZUCU MADDE(PARAZİT/AJAN) YÜKLÜ] PİRE ÜRETİCİ ZİHNİYETİ VE ORTAMI’ OLMASIN!? |
Ben bir Savaş Karşıtıyım - 26/02/2022 |
“Savaşma; Öz-gür kal - Öz-gürce yaşa, Otantikçe sev(iş) ve üleş-paylaş!” |
Devamı |