![]()
Zeki Coşkunsu
YAVAŞLAT BENİ TANRIM!
14/08/2020 Beni
yavaşlat Tanrım! Yüreğimin
atışlarını düşüncemin sakinliğiyle rahatlat.
Zamanın sonsuz görüntüsüyle hızımı azalt!
Bana güncel kargaşanın ortasında,
Tepelerin ölümsüz sakinliğini ver. Bir çiçeğe bakmayı, Eski bir dostla sohbet etmeyi Ya da yeni bir dost edinmeyi, Yolunu kaybetmiş bir köpeği okşamayı, Ağ yapan bir örümceği izlemeyi, Bir çocuğa gülümsemeyi, İyi bir kitaptan birkaç satır okumayı -ve-
Yarışın
daima daha çok hız için olmadığını
Anımsat her gün bana.
Yavaşlat beni Tanrım!
Bana ilham ver.
Köklerimi,
Yaşamın katlanılan değerler toprağının derinliğine göndermek,
Kaderimdeki yıldızlara doğru -daha çok-
Büyüyebilmek için...
Yavaşlat beni Tanrım!(2) Yukarıdaki Wilfred A. Peterson’a ait diye bilinen bu şiirin, aslında M.Ö. 2000
yıllarında bir “Hitit duvar yazısı”ndan
alındığı ifade edilmektedir. Eğer öyleyse, demek oluyor ki, yaşamı; sıkışık, sıkıntılı zamanların
telaşı içinde algılamak sadece modern zaman insanlarının sorunu olmadı sadece.
Ya da zaman salt nesnel değişim ve çeşitliliğe nispet edilerek algılanmamalı.
Var oluşumuzun zaman unsuruna bağımlı oluşu, onu algılamamızın “iç durumumuz”la doğrudan ilgili,
ilişkili olması anlamına gelir. Bilgi ve bilincimizin dimağımızda; kaygı,
korku ve beklentilerimizin ruhumuzda oluşturduğu hareket, “zamanın” da “niteliğini
değiştirici faktörler”dir. Son değerlendirmede “darlık”, “genişlik”, “serinlik”, “esenlik”, “telaş”, “panik” öncelikle “içimizde” yaşanır. Çoğu zaman “dışımızdaki
genişliği, içimizdeki daralmadan sıyrılmakla” elde ederiz. Zamanın
uzaması, kısalması büyük ölçüde sevincimizin yahut üzüncümüzün dalga boyuna,
yoğunluğuna bağlıdır. Gerilimlerle, salınımlarla, sakınımlarla dolan, dokunan
hayatlardır sizi yorgun düşüren veya dingin kılan. Yaşanan öyle sıkıntılar olur
ki, günü uzatır yüzyıl eder. Sevinçler uzun sayılacak zamanları bile rüzgârına
katıp uçurur. Zaman çarçabuk, su gibi akıp gitmiştir. Dünya yıkılsa
umurumuzda olmayan bir “hâleti rûhiye”
içine gireriz. Bu durum tek başına belki fazlaca bir şey ifade etmez. Ancak
zamanı yaşanmış karşılıklarıyla böyle anlar, algılarız. Zor, zahmetli; kolay, mutlu zamanlar diye
ayrıştırdığımız, aslında doğrudan doğruya “yaşantımızın”
bizde şöyle ya da böyle “unutulmaz
izler, izlekler bırakan içerikleri” değil midir? Dışımıza dönük değerlendirmelerin çoğu iç
dünyamızın etkilerinden, yansımalarından ibarettir. “İçinizde yorgun düşmüşseniz dışınızdaki dünya yavaş da dönse
dinlenmeniz zor olacaktır!” Ünlü bir Mısıroloğ olan Jan Assmann’ın “Kültürel Bellek” yapıtında tespit edilen “ilk yazma eser”in bir Mısırlı tarafından kaleme alındığını
okumuştum. Kitabın ismi bile hayreti mucipti: “Yaşam
Yorgunu Bir Adamın ‘Ba’ İle Konuşmaları” Ne sarıcı, ne geniş bir adlandırma değil
mi? Günümüzden 5500 yıl önce insanı,
hususiyetle yazarı böylesine yoran ne olabilirdi? Hangi hız, hangi telaş, hangi
sıkıntı? Yaşam yorgunu bu adam(lar) hangi
zorluklar, hangi koşturmalar, hangi savaşlar sonunda yorgun düşmüşlerdi? Üstelik
derdi ancak Tanrı Ba’ya anlatılacak denli ciddi, derin ve yorucu. Belki de
yazar kendini anlayacak, kendini anlatacak birini bulmakta zorlandı. “O’nun yaşam yorgunluğunu ancak bir Tanrı
anlayabilirdi!” Düşünüyorum da Tanrım; Bin yıllar öncesi
insanların yorgunluklarıyla bizim yorgunluklarımızı kıyısından köşesinden
paralel kılacak belki “zihin” ve “gönül çizgileri” bulunabilir.
Muhtemelen “yaşanan bir gönül, bir zihin
ve ruh yorulması”dır. Bu açıdan bile baksak, “çağımızda yorgunlukların bile ağız tadıyla
yaşanmadığı” söylenebilir. “Daha da
feci olanı Tanrım; yorulacak ne zihin ne gönül kaldı neredeyse…! Yorgunluktan
öte bir savrulmayla tuz buz olma, ezilme hâli”dir söz konusu olan. İnsan
“zamansız mekânlar, mekânsız zamanlar
yaşadığımız çağımız”dan bakarak düşünmeden edemiyor. Bir çömleğin,
amforanın bile yeni modelinin yapılması için belki elli yılların, yüz yılların
geçtiği o devirlerde insanları yaşam yorgunu yapan ne olabilirdi? O insanlar bizim yaşadıklarımıza tanık
olsaydılar nasıl düşünür, yaşantımızı nasıl değerlendirirlerdi; zaman, yaşam ve
yorgunluk üzerine düşünceleri nasıl şekillenirdi acaba? Benimkini “çocuksu bir merak” sayın isterseniz. Doğrusu bu merakımdan dolayı
yüksünüyor ya da mahcupluk duyuyor değilim! Ancak yaşadığımız çağın akıl almaz
koşturması, “iç evrenimizde suhûlete ve
sükûnete ait”(3)
hiçbir şey bırakmamıştır! Bu nasıl bir gidiş, bu nasıl bir
koşturmadır, Tanrım? Yalçın Ergir, başlığı gibi basit tertip
edilmiş şiirinde benzer kaygılar, benzer arzu ve özlemlerle “Basit Yaşayacaksın” diyor olmalıydı. “Basit”, yani “sade/yalın(simple)”: Mesela
susayınca su içecek kadar basit.
Dört çıkacak, ikiyle ikiyi çarptığında. (….)
Saatin,
sadece saati gösterecek;
Telefonu sadece telefon etmek için kullanacaksın.
Küçük bir not defteri olacak bilgilerini en hızlı sayan.
Basit yaşayacaksın, basit.
Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi basit. Tekrar
başa dönüyor ve Wilfred A. Peterson’un
şiirinin ilk dizeleriyle sözlerimi sonlandırıyorum Tanrım; Beni yavaşlat Tanrım! Yüreğimin
atışlarını düşüncemin sakinliğiyle rahatlat.
Zamanın sonsuz görüntüsüyle hızımı azalt!
Bana güncel kargaşanın ortasında,
Tepelerin ölümsüz sakinliğini ver. Bir çiçeğe bakmayı, Eski bir dostla sohbet etmeyi Ya da yeni bir dost edinmeyi, Yolunu kaybetmiş bir köpeği okşamayı, Ağ yapan bir örümceği izlemeyi, Bir çocuğa gülümsemeyi, İyi bir kitaptan birkaç satır okumayı -ve-
Yarışın
daima daha çok hız için olmadığını
Anımsat her gün bana.
Yavaşlat beni Tanrım!
Bana ilham ver.
Köklerimi,
Yaşamın katlanılan değerler toprağının derinliğine göndermek,
Kaderimdeki yıldızlara doğru -daha çok-
Büyüyebilmek için...
Yavaşlat beni Tanrım! (1) Bkz. COŞKUNSU,
Zeki; “Tanrım Konuşmalıyız;
Lütfen, Mümkünse Hemen!”, -Monolog-
ss. 310-313, ÇizgiKitabevi Yay., Konya, 2015. (2)
Bkz. PETERSON, A. Wilfred; Şâir Wilfred A. Peterson’a ait diye bilinen
bu şiirin, aslında M.Ö. 2000 yıllarında bir Hitit duvar yazısından
alındığı ifade edilmektedir.
www.siirontolojm.com/cate- gory/wilfreda-peterson. (Necmettin EVCİ).
Erişim Tarihi: 07.05.2014. (3)
Geniş bilgi için bkz. www.kriter.org/index.php?option=com_content&task...Önbellek(Necmettin
EVCİ).
Erişim Tarihi: 07.05.2014. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Konfesyonlarım & Yüzleşmelerim! İtirafımdır. - 20/09/2022 |
KONFESYONLARIM & YÜZLEŞMELERİM! İTİRAFIMDIR; SALT HEP İKİ MEVSİM BİLİP-YAŞADIM! BEN SİZİN DOĞRU SANDIĞINIZ ÇİZGİDEN SAPTIM! AMA SİZSE TÜM YAŞAMINIZI BÜYÜK BİR YALAN(-YANILSAMAY)A VAKFETTİNİZ! |
METAFİZİĞİN NESNESİ TANRI İLE METAFİZİĞİN KENDİSİ OLAN FELSEFE ÖLDÜ MÜ? - 20/08/2022 |
METAFİZİĞİN NESNESİ TANRI İLE METAFİZİĞİN KENDİSİ OLAN FELSEFE ÖLDÜ MÜ? |
Duygu Okyanusu İçindeki Akıl Adası - 29/07/2022 |
Duygu Okyanusu İçindeki Akıl Adası |
YAŞAMSAL ÜÇ BÜYÜK KIRILMA* - 07/07/2022 |
YAŞAMSAL ÜÇ BÜYÜK KIRILMA YAŞAMSAL DENEYİM-ETKİNLİKLERİMDEN ÜÇ ÖRNEK KESİT |
Felsefe Din Çatışması -II- - 09/05/2022 |
USDIŞILIĞIN TARİHİ: ‘İRRASYONALİTE(MANTIKSIZLIK-SAÇMALIK)’ İLE ‘RASYONALİTE(MANTIK-AKLA UYGUNLUK)’ ARASINDAKİ ÇATIŞMA(:ETKİLEŞİM & EVRİM) |
Felsefe Din Çatışması -I- - 06/05/2022 |
‘METODİK KUŞKUCULUK(SCEPTICISME MÉTHODIQUE)’TAN HAREKETLE ‘KURAMSAL DÜŞÜNME(PENSÉE THÉORIQUE)’ ÖRNEĞİ VE ETKİNLİĞİNİN ‘İKİLİ(BINAIRE) DANS’I |
Kanasın Kanamasına da... - 16/04/2022 |
‘Kanım çekiliyor’! Bu öyle bir ‘çekiliş’ ki Ne bir denizin, Ne de bir okyanustaki herhangi bir ‘med-cezir’, Yani ‘gel-git’lerinkine benziyor! |
Pireye Kızıp Yorganı Yakalım mı? - 20/03/2022 |
MESELE ‘PİRE’ Mİ ‘YORGAN’ MI? YOKSA ASIL MESELE ‘YORGANIN SAHİBİ’; O YORGAN SAHİBİNİN ‘EMPÜRİTON’LU[KİRLETİCİ-SAFLIĞI BOZUCU MADDE(PARAZİT/AJAN) YÜKLÜ] PİRE ÜRETİCİ ZİHNİYETİ VE ORTAMI’ OLMASIN!? |
Ben bir Savaş Karşıtıyım - 26/02/2022 |
“Savaşma; Öz-gür kal - Öz-gürce yaşa, Otantikçe sev(iş) ve üleş-paylaş!” |
![]() |