• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/tabusalcom?ref=hl
  • https://twitter.com/tabusal
Mustafa Yıldırım
-
Kadın her yaşta güzeldir ama…
22/04/2017
‘Kadın her yaşta güzeldir’ klişesi vardır, ama ben bir erkek olarak buna katılmam.
 
Kadınlar, hayatın anlamıdırlar, bir çeşit yeryüzündeki Tanrıdırlar; yaşamın devamını sağlayan, incelik katan, rengârenk renklere boyayan zarif canlıdırlar.
 
‘Kadınlar her yaşta güzeldir’ derler, sizce güzeller midir? Hayata kattıkları değerleri baz alıp insaflı bakarsak, ‘evet, her yaşta güzeldir’ diyebiliriz. Ama gerçekçi olursam, bir de erkek gözüyle bakarsam: Kadın her yaşta güzel değildir.
 
Bana göre kadının en güzel yaşı 20-39 yaşları arasıdır.. Kadın bu yaşlardayken gerçekten çok güzeldir; dolu doludur; olgun meyvelere benzer, baştan sona güzelliğe kesmiştir. Hele otuzlu yaşlardaki kadın, kırmızılaşmış elmaya benzer, olgunluğundan lezzete dolan meyvelere benzer.
 
Kadın, 18 yaşına kadar çocuktur. 20’sine kadar çocukluğundan sıyrılır. 20’sinden sonra güzelliğe keser. 30’larında güzelliğin zirvesine çıkar. 40’larında hafiften hafiften solmaya başlar, gene de 30’lardaki güzelliği muhafaza eder, ama solduğu da bir gerçektir. 50’lerde solma hızlanır. 60’larda solma eskimeye dönüşür. 70’lerde eskime de miadını doldurur. 80’lerde küflenmeye evrilir…
 
Maalesef doğadır kadına en büyük haksızlığı yapan.
 
Erkekler eskimez mi? Niye onlara değinmiyorsun? derseniz, derim ki:
 
Bir erkek gözüyle bakıyorum. Ve biz erkekler, maymuna en yakın canlılarız, güzel değiliz kadınlar kadar, pek de belli etmeyiz. Gerçi siz bizden daha iyi görürsünüz, bizim değerlendirmemizi de varın siz yapın.
 
3.5 yıl önce yazdığım ‘Doğa da kadınlara haksızlık yapar’ başlıklı yazımdan alıntı yapmak isterim:
 
“Kadın,
20 yaşından, 50 yaşına kadar dünyanın en güzel şeyidir;
en üretkeni, en tazesi, en dolusu, en dirisi, en tatlısı, en akıl alıcısıdır.
Doğa, 50’sinden sonra kadını, adeta emekliye ayırır; ‘senin işin bitti,’ der gibi…
Yüzüne silinmesi imkansız imzalar atar;
Saçına düşürdüğü akları çoğaltır;
Vücudunda sarkmalar oluşturur;
Bacaklarında varisler şişirir;
Bereketini keser…
Evet, kadınlara karşı doğa da çok acımasızdır;
erkeklere verdiği şansı onlara vermez.”
 
*
 
İklimin sıcak olduğu coğrafyalarda kız çocuklarının ergenliğe girme yaşları 9’lu yaşlara kadar düşeken, bizimki gibi normal iklimleri olan coğrafyalarda ortalama 12-13’lü yaşlardır. Daha soğuk iklimlerde 15 yaşına kadar yükselir.
 
Maalesef ki, ataerkil kültürün etkisiyle kız çocuklarının kanamaya başlamaları, yani âdet görme yaşları, evlendirilmeleri için yeterli görülmüş, çocuk yaştayken evlendirilmişlerdir. Son üç bin yıldaki kadınların neredeyse tamamı çocuk yaştayken anne olmuştur.
 
Kadın istediği kadar kanasın, istediği kadar olgunlaşsın, çocukluktan 20 yaşına kadar kurtulamaz. Eğer bir ilahi düzen varsa, bunun adil olacağı muhakaktır; ve onaylayacağı, eski ataerkil kültür değil, şimdi ki modernist anlayıştır.
 
Kadınlar 18 yaşına kadar çocuktur, ve bana göre, 18 yaş altı kadınlar güzel değildir, güzelliği çocukçadır, çocuklar ise çocukluğunu yaşamalıdır.
 
*
 
Vladimir Nabokov’un 1955 yılında yayımladığı ‘Lolita’ adlı romanı okudum bu hafta.
 
İletişim Yayınları’ndan çıkmış. Türkçe’ye Fatih Özgüven tarafından çevrilmiş. Türü, roman. Sayfa sayısı, 365.
 
*
 
Lolita…
 
Humbert Humbert adlı orta yaşlardaki bir adam, ergenlik çağındaki kız çocuklarına karşı meyillidir. Onlara ilgi duyar…
 
Roman, ilk başlarda Avrupa’da, sonra ABD’de geçer.
 
Humbert ABD’deyken tesadüfen bir evde pansiyoner olarak kalır. Ev sabibi kadının Dolers Haze adında 12 yaşında bir kızı vardır. Humbert onu görür görmez tutulur….
 
*
 
Romanın ilk paragrafı nefistir. İletişim kitabın arkasına alıntılamış, ben de yazıma almak isterim:
 
“Lolita, hayatımın ışığı, kasıklarımın ateşi. Günahım, ruhum, Lo-Li-Ta; Dilin ucu damaktan dişlere doğru üç basamaklık bir yol alır, Üçüncüsünde gelir dişlere dayanır. Lo-Li-Ta”
 
*
 
Humbert’in eğilimi biraz sapıkçadır; ama aşk duygusu, tutkusu, bağlanışı muhteşemdir. Yani romanda romantizm de zirvededir.
 
*
 
Nabokov, 1899 Rusya doğumlu bir Rus’tur. Varlıklı, liberal bir ailesi vardır. Ekim Devrimi’nden sonra Avrupa’ya göç etmişlerdir. Nabokov, 1940 yılında ABD’ye göç etti. Üniversitelerde Rus Edebiyatı profesörlüğü yaptı. 1955 yılında yayımladığı ‘Lolita’ adlı romanı ile büyük bir ün kazandı. 1977 yılında İsviçre’de hayatını kaybetti.
 
*
 
Kitabı okurken dedim ki:
 
‘Nabokov iyi ki Türk bir yazar değil!’
 
Niye mi böyle dedim?
 
Lolita gibi bir kitabı yazan bir yazarı, ülkemizde dört bir taraftan taşlarlar, yazdığına yazacağına pişman ederler de ondan. Muhafazakârı, milliyetçisi ahlaksız der taşlardı; çağdaşın, ilericinin bir kısmı sapık der taşlardı.
 
Mutlaka Hristiyan muhafazakârları da ahlaksız deyip taşlamıştır Nabokov’u, ama bizdeki kadar olamayacağı da muhakkaktır.
 
*
 
Lolita, herkesin okuyacağı bir roman değil, bunu baştan söyleyeyim. Zor okunan bir roman. Çok okuya biri olduğum halde, zor okunan romanlara ben bile tahammül edemem, bırakır, kapatıveririm. Ama, Lolita’da bu olmadı, zor okusam da keyif aldım. Edebiyatın lezzetleriyle yoğrulmuş bir romandı çünkü.
 
*
 
Eylül Balkancı adında bir okur var, okuduğu kitaplar için 5 dakikalık videolar çekip anlatmış. Lolitta için de bir sunum videosu hazırlamış. Sadece, Lolita için yaptığı sunumu izledim. Bayıldım, nefis anlatımına. Diksiyonu çok güzel, anlatımı çok tatlı. Lolita sunumunun linkini vereyim, izlemek isteyen izlesin:
 
 
-Mustafa Yıldırım 15.04.2017


772 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

‘Eli olmayanın dili çok olur.’ - 09/04/2019
Dili çok olan insanlar, genelde, ahkam kestikleri şeyden de yoksundur. Ama yoksun oldukları şeye en çok kendisi sahipmiş gibi göstermeyi iyi bilirler. Bu bir çeşit psikolojik tepkidir.
Doğu Toplumlarının Kaderi - 15/03/2019
Doğu insanın ihtiyaç duymadığı en büyük şey düşünmektir; en çok ihtiyaç duyduğu şeyse inanmaktır. Düşünmeye ihtiyaç duymadığı için, düşün yetisi gelişmemiştir. Düşün yetisi gelişmediği için de kendi başına kararlar alamaz. Ya ağası, ya şeyhi....
Muhafazakar Sanat Olmaz! - 04/10/2018
....
Basitlik Güzeldir - 01/02/2018
..
Korktuğum başıma gelmedi - 25/08/2017
...
Reenkarnasyon, aşıklar için olsaydı keşke - 01/08/2017
...
İslam dünyasının gelişmesi için gereken üç benimseyiş - 24/01/2017
Bu benimseyişler yabancı bir yerden değil, İslam’ın ana kaynağı ve kutsal kitabı Kuran’dandır.
İsminin konup durulmasına şaşırmıştım - 14/10/2016
Moğolların tarihi lideri Cengiz Han’ın adı koyulmuş olan ne çoktur aramızda, değil mi?
İlk Müslüman - 06/06/2016
Muhammed Peygamberin Mekke’de geçen hayatı geçekten hayranlık uyandırıcıdır. Çocukluğu, gençliği, evliliği, dürüstlüğü, eminliği, yoksulun, mazlumun ve mağdurun yanında yer alışı bir insanlık örneğidir.
 Devamı